“Bu ilde çok işimiz olacak” dedi kendi kendine. Neden kurumlardan vatandaşlar şikayetçi, anlamak mümkün değil.
Bir çay daha söyledi. Deregözü Muhtarı Fikri, sessiz sedasız yan masada oturan Yaman’a baktı. Öne eğildi:
-Baksanıza şu masada tek başına oturan kim acaba? Üstü başı da düzgün. Sivil polis olmasın?
-Sivil polis öyle mi giyinir? Bizi de pür dikkat dinliyor, sesi sedası da çıkmıyor, dedi Balkaya Muhtarı Celal.
Yaman, masadakilerin kendisi hakkında konuştuğunu sezer oldu. “En iyisi kalkmak” Yavaş yavaş oturduğu yerden kalktı. Muhtarlara göz attı, muhtarlar da ona baktılar. Ana caddeye inen yolun başlangıcındaki küçük büfeye yaklaştı. Oldukça yaşlı büfeci içeride uyuyordu. “Seslensem uyanacak ama bir sigara alayım. Uyandırayım.
-Amca, merhaba.
Yaşlı adam gözlerini ovuşturarak daldığı tavşan uykusundan uyandı.
-Buyur evlat, ne istiyorsun?
-Sigara istiyorum amca.
Sigarayı aldı, parasını verdi.
-İşler nasıl? Sen böyle uyursan para kazanamazsın.
-Allah ne verdiyse evlat, rızık ise gelir Hin’den Yemen’den, rızık değilse ne gelir elden.
-Doğru dersin de uyuma.
-Seni sevdim evlat, hele gel, şu tabureye otur biraz sohbet edelim.
“Bu amcamın her şeyden haberi vardır. Onunla biraz sohbet edeyim.” Zorla büfenin kapısını açtı. Kapının gıcırtısı ana caddeden duyulur gibiydi. İçeri girdi. Selam verdi.
-Gel evlat, aha şu tabureye otur.
-Sağol amca ama burası çok dar.
-Bana yetiyor, seni davet ettiysek, devamlı burada oturacak değilsin ya?
-İstersen çıkayım.
-Hemen alınma, bu yeni yetişen nesil de hemen alınganlık gösteriyor.
Büfenin önünde duran boş çay bardağını almaya gelen garsona:
-Hele sen bize iki tane okkalı çay getir.
Aradan kısa bir zaman geçti. Garson çayları getirdi. Yaman’ın çaya şeker atmaması yaşlı büfecinin dikkatini çekti:
-Bu yeni yetişen nesil çayda bile şeker kullanmıyor. Biz eskiden şeker bulamazdık çaya atmaya, şimdikiler zararlı deyip çaya şeker atmıyor. Şekersiz içilen çaya ben çay mı derim evlat?
İki tane Erzurum şekerini bardağa attı, güzelce karıştırdı. İlk yudumunu aldı.
-Bu çocuk güzel çay yapıyor. Nasıl beğendin mi?
-Güzel.
-E, hele anlat bakalım kimsin, nesin, nerelisin?
-Samsunluyum.
-Burada ne işin var? Üstün başın da çok düzgün. Burada mı çalışıyorsun?
-Kısmet olursa çalışacağım?
-Yeni atandın yani?
-Evet.
-Başladın mı?
-Yok başlamadım daha, çevreyi tanımaya çalışıyorum.
-Bak evlat, benim adım Ali ama bana adıyla sanıyla Pisik Ali derler. Ben her insanın halinden anlarım. Görünen o ki iyi bir göreve atandın burada.
-Öyle oldu Ali Amca.
-Pisik Ali!
-Yok ben onu söyleyemem.
-Küçük büyük beni sevenler hep Pisik Ali derler.
-Olsun, ben söyleyemem.
Yaman, çayını bitirdi. Yaşlı adamı merak ediyordu.
-Söyle bakalım Ali Amca, yengem nasıl?
-Ne sen sor ne ben söyleyeyim… Yengeni genç yaşta kaybettim… Onu çok seviyordum… Hala seviyorum… Aklımdan bir türlü çıkmıyor.
-Allah rahmet eylesin. Niye evlenmedin?
-Ben ne diyorum, sen ne diyorsun? Ben onu hala seviyorum. Onun üzerine gül koklamam evlat.
Pisik Ali de çayını bitirdi.
-Bir çayımı daha içersin.
-Sağol amca. Ben kalkayım. Hem bir otelde yer ayırmam lazım. Bana önereceğin otel var mı?
-Otel söylerim ama hele söyle bakalım, hangi görevle buraya geldin? Hakim misin, savcı mısın, emniyet müdürü müsün? Söylemedin.
-Söylemesem olmaz mı?
Pisik Ali’nin kaşları çatıldı. Öyle bir bakış baktı ki.
-Ben sır tutarım evlat. Burada konuşulanlar burada kalır. Oturduğun taburede oturanlar yeniden oturmak için sıra beklerler. Bunu bilesin. Bana güvenmiyorsan bir daha bana uğrama, uğrasan da o taburede oturamazsın.
Yaman, ihtiyarı kıramadı:
-Buraya Vali olarak atandım.
Pisik Ali önce durakladı. Dik dik Yaman’ın gözlerine baktı. Öyle bir kahkaha savurdu ki, semt pazarından sesi duyulur gibiydi.
-Ne vali misin?
-Evet.
-Sen valiysen ben de başbakanım.
-Olsun amca…
-Sen bu yaşına bakmayıp benimle dalga mı geçiyorsun?
-Yok Ali amca sana doğruyu söylüyorum. İnanmazsan bir hafta sonra Valilikte çayımı içmeye bekliyorum. Sekretere “Pisik Ali” de, seni hiç bekletmeyeceğim.
-İstersen de beklet.
-Sen sır tutarsın, kimseye söyleme. Şimdi bana otel tarif et.
-Evlat, koca bir vali otelde yatar mı? Bu kadar tesis var, onların birinde yat.
-Yok Ali amca otelde kalacağım.
-Peki öyle ise… Buradan çıkıyorsun, ana caddeye in. Sağa dön. Biraz git. Özel İdare’nin yaptırdığı bir otel var. Orası iyidir. Orada kalırsın.
-Tamam Ali amca, bir hafta sonra çaya bekliyorum.
-Tamam evlat, geleceğim çayını içmeye.
Yaman, büfeden çıktı. Ana caddeye indi. İlk geldiği saatlerdeki kalabalık yoktu. Belli ki köylüler köyüne döndü. Kaldırımdan yürümek olası değildi. Sağdaki soldaki kaldırımlar oturan insanlarla doluydu. İş yerlerinin önünde sattıkları ürünlerin özellikle de sebze kasaları kaldırımları işgal ediyordu. Caddenin her iki tarafına da araçlar park etmişti. “Bu nasıl olur? Hem kaldırımlar dolu hem caddenin her iki yanında araçlar. Bunun bir an önce önüne geçilmeli. Kaldırımlar bir an önce boşaltılmalı, caddeye çekilen araçlar kaldırılmalı. Buranın belediyesi ne iş yapar?”
Zor da olsa otele kadar geldi. Üç yıldızlı oteldi Pisik Ali amcanın söylediği otel. Resepsiyona yaklaştı. Kayıtta bekleyen yoktu. Selam verdi.
-Tek kişilik oda istiyorum, dedi resepsiyon görevlisine.
-Kimliğinizi alabilir miyim?
Uzattı. Resepsiyon görevlisi bayan kimliği inceledikten sonra Yaman’a döndü:
-Siz kaymakamsınız?
-Evet.
-Hoş geldiniz.
-Sağ olun.
-Sizi biraz bekleteceğim.
-Neden, bir sorun mu var?
-Hayır efendim. Müdür beyin talimatı var, devlet görevlisi geldiğinde haberim olsun demişti de.
-Bakın hanımefendi… Ben sizden bir oda istedim. Devlet görevlisi hatta kaymakam olabilirim. Uzak yoldan geldim. Bir an önce kalacağım odama gidip dinlenmek istiyorum. Müdürünüze daha sonra haber verirsiniz.
-Peki efendim, nasıl isterseniz.
-Ücretini söyler misiniz?
-Sayın Kaymakamım, üst düzey görevlilerden ücret almıyoruz.
-Anlamadım.
-Ücret almıyoruz efendim.
-O zaman kaydımı silin ben başka otel bakayım.
-Özür dilerim efendim, bize söylenenleri size aktarmak görevimiz, onun için söyledim.
-Siz şimdi ücretini alıyor musunuz almıyor musunuz?
-Sizi otelimizden başka bir otele göndermek istemiyorum, alayım.
Ücreti ödedi. Odanın anahtarını aldı, üçüncü kattaki odasına çıktı. Oldukça temiz olduğunu görünce içi rahatladı. Yatağın üzerine bir süre uzandı. Çantasından telefonunu çıkardı.
-Alo Türkan.
-Ne yaptın Yaman?
-Şu anda oteldeyim. Yerimi ayırttım.
-Giysilerini hazırladım. Adres ver de akşamki kargoya yetiştirelim.
Kaldığı otelin adresini tam olarak bilmemekle birlikte eşine telefonda adres verdi.
-Sen yalnız yapamazsın, ilişiğimi kesip geleyim Yaman.
-Yok Türkan. Birkaç gün sonra Valilik Konağına geçerim. Şimdilik iki-üç gün otelde kalacağım. Otel iyi temiz, beğendim.
-İyi. Sen kolay kolay bir şey beğenmesin, nasıl oldu?
-Üç yıldızmış.
-Paran var mı, hesabına aktarayım mı?
-Şimdilik var, ihtiyaç olursa ararım. Oyalamayım seni, giysilerimi koruma ile kargoya ver, bir an önce gelsin. Buket’i öp benim için. İkinizi de öpüyorum.
-Devamı var-
Sayın yazarım hikâyeleri hep yarım bırakıyorsunuz niye böyle yapıyorsunuz anlamakta zorlanıyorum saygılarımla
Grip oldum, hastalandım yazamadım. Başlayacağım. Özür dilerim.