Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum. Bir harf için ömür feda etmek, bir harf öğretenin kölesi olmak… Bilgiyi gerçeği ve öğrenmeyi hayatına uygulamak, öğrenmek ve öğretebilmek, bilgiyi paylaşmak, yaşamın içinde kabulünü sağlamak… Bütün bu emekler hayatın gerçekleri içinde olgunlaşması neticesidir “ kültür “
Şehir, “ahlakın, sanatın, felsefe ve dinî düşüncenin geliştiği çevre olarak insanın bu dünyadaki vazifesini, en üst düzeyde varlığının anlamını tamamladığı ortamdır. Bu idrak, şehir biçiminin oluşmasını da sağlar ve insanın en üst gelişme düzeyine ulaşmasının temeli olur.” der, Turgut Cansever.
Şehirler, sadece bir anda ortaya çıkan yapılar değildir. Bu sebeple yüzyıllarca biriken tecrübeleri beraberinde getirir ve sonraki çağlara devrederler. Anadolu topraklarında yaşamış ve hüküm sürmüş toplumlar, medeniyet anlayışı ve bundan kaynaklanan kültür uygulamaları bakımından birbirlerinin devamı olmuş, medeniyet ve kültür yürüyüşünü birinin bıraktığı yerden diğeri alarak kültür ve medeniyette daha zengin bir yoruma ve derinliğe kavuşmuştur.
Kültürlü olmakla hedeflenen, arş ile arz’ın arasını dumanla isle değil, bilgi ile şiir, sanat, edebiyat ile, saygı ve sevgi ile yoğrulmuş estetik ruh ile doldurmaktır. Doğduğumuz şehir kadar doyduğumuz şehir de önemlidir, bu doyum hem fiziksel manada hem ruhen doymaktır. Öğrenmenin ve buna göre yaşamanın erdemi, en ideali bulmak ve onu arayabilmektir. Öğretmeni bulmak, yol göstereni bulmak rabıtayı sağlamak için göç önemlidir.
Bir öğretenin, bir bilgenin izinde giderken de, duyulan bilinen mimari eser veya estetik anlayışla yapılmış şehirlere vardığımızda da, fiziken ve ruhen tazeleniriz “ seyahat edin, sıhhat bulursunuz “ ifadesinden anlamamız gereken budur. Tebdil-i mekânda ferahlık vardır sözü de bu anlamda unutulmaması gereken bir sözdür.
Şehirleri ve eserleri kalıcı kılan estetik ruha büründüren sanatkârları tanımalı ve tanıtmalıyız. Şehirli olmanın şehirde yaşamanın önemini güzelliklerini yaşayışlarıyla nesillere anlatan, örnek oluşturan şahsiyetleri hem vefa olarak hem de genç nesillerin bu şahsiyetleri tanımasını sağlamalıyız. Ülkemizin önem arz eden şehirlerini tarihi kimlikleri ile sosyal dokuları ve mimari duruşları ile hatıraları ile bilmemiz gerekenleri öğrenmeliyiz.
Mimari ve mimarlık bir varış noktasıdır, bir başlangıç değildir. Mimar ise, varış noktasının ötesini keşfetmek zorunda olan insandır. Zaman ile toplum arasındaki mesafeyi kapatmaya çalışandır. İnsana verilen o harika özelliği yeteneği taşımak zorundadır. Ciddi bir kültür birikimine sahip olmaya mecburdur. Böyle bir altyapıya sahip olmayan kişinin hayat felsefesi yoktur. Luıs Khan elbette haklıdır. “ Düşünceler felsefeye, inançlar imana dönüşmedikçe, akıl eser vermez.”
Edebiyatı sanatı şehrin belleğinden ayırmadan şehirli ile birlikte yaşanması ve yaşatılması için çaba sarf etmeliyiz. Şehrin temelinde var olan kültür tabakalarının ayırt edilmeden varlıklarını birlikte sürdürmesinin sağlanmasını benimsemeliyiz. Bugün şehirlerin hemen hemen hepsinin birkaç bin yıllık tarihleri vardır. Şehirlere ruh veren, tarihi kültür katmanlarının birbirine katılımıyla oluşan Şehir kültürüdür. “ Şerefü’l mekan bil mekin “ sözünde ifade edildiği gibi, mekanlar içinde yaşamışlarla yaşayanlarla şereflenirler.
Bu ülkenin bir insanı olarak, yaşanmış, yaşanmakta olan medeniyetlerin havzasında var olan değerlerin savunuculuğunu yaparak bu hasletleri yaşatmalıyız. Şehirde yaşayan ve kültürlü olmayı özümsemiş her fert için önemli bir sorumluluk olan bu hasletleri yaşatmak, dünyada kısacık bir insan ömründe yapılacak işlerin önemi ve kalitesi, insanın hayırla anılmasına vesile olur.
Şehrimizi abad ederken, kültürümüzü berbat etmemenin bir erdem olduğunu naif bir şekilde ifşa etmeye çalışıyoruz. Biliyoruz ki bu toprakların şimdilik üstünde olan bizler, toprağın altındakilerle bağımızı korurken, bizlere bırakılan emaneti de yeni nesile temiz bırakmak zorundayız.
Yaşadığımız Şehri İdrak Etmek