Dijital ve Bilgi çağında dezenformasyon, algı operasyonları ve medya manipülasyonu devletler için en büyük meydan okumalarından biri haline gelmiştir. Yapay zeka ile üretilen sahte haberler, montajlanmış görseller, manipüle edilmiş videolar ve ses taklitleri, insanların algısını yönlendirmek için kullanılan en güçlü araçlar arasındadır. Bu nedenle, bireylerin ve devletlerin medya okuryazarlığı konusunda bilinçlenmesi hayati önem taşımaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de bu konuda açık bir uyarı yer alır: "Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, onu iyice araştırın; yoksa bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat Suresi, 6. Ayet) Bu ilahi mesaj, özellikle dijital çağda bilgiyi sorgulamanın ve doğruluğunu teyit etmenin ne kadar kritik olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü artık savaşlar sadece cephelerde değil, dijital dünyada da kazanılmak zorundadır.
Algı operasyonları, devletlerin politikalarını itibarsızlaştırmak ve halkın algısını manipüle etmek için kullanılan en etkili yöntemlerden biri haline gelmiştir.
Özellikle sosyal medya üzerinden yürütülen dezenformasyon kampanyaları, doğru bilgiyi gölgede bırakmakta ve toplumları yanlış yönlendirmektedir. Örneğin, Sancaktepe Belediyesi binası ile ilgili ortaya atılan asılsız iddialar, her yıl 8 Mart’ta gündeme getirilerek kamuoyunda yanlış bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Muhalif gazetecilerin bile bu iddiaların asılsız olduğunu bilmelerine rağmen, her yıl aynı yalan tekrar servis edilerek toplumun hafızasında yanlış bir izlenim bırakılmak istenmektedir.
Benzer şekilde, Gezi Parkı olayları, halkı sokağa dökmek için organize edilmiş bir algı operasyonunun en büyük örneklerinden biridir. Sosyal medyada paylaşılan sahte fotoğraflar, olmayan olaylar varmış gibi gösterilmiş ve sahte hesaplar üzerinden bir halk hareketi provoke edilmiştir. Yıllar sonra, bu olayların arkasında yabancı istihbarat servislerinin olduğu ortaya çıkmış ancak ilk anda oluşturulan algı, uzun süre etkisini korumuştur. Bu tür operasyonlara karşı devletin güçlü bir medya yapılanmasına sahip olması gerekmektedir. Eğer doğru bilgiler zamanında ve etkili bir şekilde halka anlatılmazsa, sahada kazanılan zaferler bile iletişimde kaybedilebilir.
Dijital Çağda, bugün dünya genelinde kullanılan sosyal medya ve haberleşme platformlarının büyük bir kısmı Amerikan şirketlerinin kontrolündedir. Twitter, Facebook, YouTube, WhatsApp gibi platformlar gerektiğinde belirli görüşleri sansürleyebilmekte, propaganda savaşlarında taraf olabilmektedir.
Örneğin, 2020 ABD seçimlerinde, Twitter ve Facebook, Donald Trump'ın seçimle ilgili iddialarını sansürleyerek kullanıcıların belirli bilgilere ulaşmasını engellemiştir. Benzer şekilde, Rusya-Ukrayna savaşında, Batı yanlısı içeriklerin öne çıkarıldığı, Rusya yanlısı haberlerin ise bastırıldığı görülmüştür.
Türkiye de bu platformların hedefi olmuştur. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, Twitter ve Facebook’ta darbe yanlısı hesapların değişik içerikler yaymasına izin verilirken, darbe karşıtı hesaplar sansüre uğramıştır. Bu tür olaylar, Türkiye’nin dijital alanda kendi milli platformlarını oluşturması gerektiğini göstermektedir. Türkiye, bu alanda bazı adımlar atmış olsa da (örneğin TRT Haber, Anadolu Ajansı, BİP, Togg'un dijital ekosistemi) bunlar henüz küresel etkisi olan platformlar haline gelememiştir. Eğer Türkiye gelecekte kendi tezlerini dünya kamuoyuna etkili bir şekilde anlatmak istiyorsa, yerli ve milli medya platformlarını geliştirmeli ve güçlendirmelidir.
Filistin Davası, medya manipülasyonlarının en açık örneklerinden biridir. İsrail, 70 yılı aşkın süredir Filistin halkına karşı uyguladığı zulmü uluslararası medyada "kendini savunma hakkı" olarak sunmaktadır. Örneğin, Gazze'de bir İsrail saldırısında 50’den fazla çocuk hayatını kaybettiğinde, Batı medyası bunu "çatışmalarda hayatını kaybedenler" şeklinde tarafsız bir dille verirken, İsrail’e yönelik bir saldırıda bir sivil öldüğünde "terör saldırısı" olarak nitelendirmiştir. Aynı olay, farklı kelimelerle manipüle edilerek dünya kamuoyuna sunulmaktadır. Bu da gösteriyor ki sadece haklı olmak yetmez, hakkını anlatabilmek de gerekir. Eğer Türkiye, Filistin davasını ve kendi milli meselelerini dünya kamuoyuna doğru anlatamazsa, haklı olduğu konularda bile haksız duruma düşebilir.
Batı Medyasının Çifte Standardı PKK’dır. Türkiye için en büyük terör tehditlerinden biri olmasına rağmen, Batı medyasında bu PKK genellikle "Kürt direniş hareketi" olarak lanse edilmektedir. Örneğin, Fransız, Alman ve İngiliz basını, Türkiye'nin terörle mücadelesini "Kürt halkına yönelik bir saldırı" olarak göstermeye çalışmaktadır. Oysa ki gerçek şu ki, PKK yalnızca Kürtlere değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarına zarar veren bir terör örgütüdür. Ancak Batı’da yaşayan bir kişi, sürekli bu ilginç haberleri gördüğünde gerçekleri öğrenme şansı bulamamaktadır. Bu noktada Türkiye’nin, Avrupa ve Amerika’daki Türk toplumlarını bilinçlendirmesi, milli ve yerli medya gücünü artırması gerekmektedir. Türkiye’nin kendi medya platformlarını ve iletişim ağlarını güçlendirmesi, dijital çağın gerekliliklerine uygun yeni stratejiler geliştirmesi gerekmektedir.
Medya Savaşları, Günümüz dünyasında bilgi kirliliği ve medyanın yönlendirmesi, uluslararası ilişkilerin ve toplum mühendisliğinin en önemli araçlarından biri haline gelmiştir. Artık savaşlar sadece cephelerde değil, dijital dünyada da kazanılmak zorundadır. Eğer Türkiye, kendi milli tezlerini ve haklı davalarını dünya kamuoyuna etkili bir şekilde anlatmak istiyorsa, yerli ve milli medya stratejileri oluşturmalı, küresel bilgi savaşlarında güçlü bir aktör haline gelmelidir. Aksi takdirde, sahada kazanılan zaferler, medya savaşlarında kaybedilebilir. Devletler artık sadece tank ve tüfekle değil, bilgiyle, algıyla, medya gücüyle ve dijital teknolojiyle ayakta kalmaktadır. Eğer biz bu alanda güçlü olamazsak, gelecekte bize ait olan hakikat bile bizden alınabilir.
Ağzına yuregıne kalemine saglık Münir Hocam