Türkiye ekonomisinin uzun süredir yaşadığı yüksek enflasyon, dar gelirli kesimleri ve asgari ücretle geçinen milyonlarca vatandaşımızı ekonomik açıdan daha kırılgan hale getirdi.
Bu gerçeği görmek için ekonomist olmaya gerek yok. Yılın son çeyreğinde her yıl toplanan asgari ücret tespit komisyonu, günlerce süren toplantıların ardından yeni ücret miktarını açıklıyor.
Ancak bu açıklama, asgari ücretle geçinmeye çalışanlar için çoğu kez hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. Temel tartışma, elbette, asgari ücretin ne oranda yükseltileceği.
Her projeye para bulan iktidar konu asgari ücret, memur-işçi-emekli maaşlarına gelince bütçede para yok deyip çıkıyor.
Dolayısıyla ülkemizde ücretli kesim özellikle konumuz olan asgari ücret için her yıl belirlenen artış oranları, hayat pahalılığı enflasyon karşısında istenilen düzeyde olmuyor.
Asgari ücretin tanım olarak "asgari" yani en temel yaşam standartlarını sağlayacak bir miktar olduğu düşünülürse, bugün Türkiye'de birçok aile için bu ücretin geçinmek için oldukça yetersiz olduğu görülmektedir.
Ülkemizde asgari ücreti tespit eden komisyon üyelerine maaş olarak sadece bir ay bu tutar kadar maaş verilse acaba geçinebilirler mi;?
Neyse…
Asgari ücretin geçmişten günümüze seyri, ekonomi ve refah seviyesi açısından oldukça öğreticidir ve can yakıcıdır.
Türkiye’de 1970’li yıllardan itibaren asgari ücret, çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılaması gereken bir araç olarak tanımlansa da yıllar içinde enflasyon artışları, döviz kurları ve alım gücündeki azalma nedeniyle maalesef çoğu zaman yetersiz kalmıştır.
Özellikle 2000’li yılların ortalarına kadar alım gücü olan asgari ücret, son yıllarda enflasyonun hızla yükselmesiyle eriyerek çalışanların alım gücünü neredeyse yarıya düşürmüştür.
Asgari ücretin belirlenmesi her yıl toplumsal bir beklenti oluşturur, ancak sonuçları yukarıda da belirttiğimiz gibi genellikle hayal kırıklığı yaratır. Bu, hükümetlerin asgari ücret politikalarında neden cimri davrandığı sorusunu gündeme getiriyor.
Asgari ücretin yükseltilmesi, hükümetler açısından bütçeyi zorlayıcı, özel sektör açısından ise maliyetleri artırıcı bir etki olarak değerlendirilir. Bu nedenle hükümetler, asgari ücreti belirlerken işverenin yükünü hafifletmeye odaklanır, oysa asıl öncelik çalışanın refah seviyesi ve ekonomik güvencesi olmalıdır.
Bugün Türkiye’de asgari ücretle çalışanlar, yoksulluk sınırının oldukça altında bir gelirle yaşam mücadelesi veriyor.
Araştırmalar, dört kişilik bir ailenin açlık sınırının altında yaşamını sürdürmek zorunda kaldığını gösteriyor. Bu durumda, asgari ücretin en azından yoksulluk sınırına yaklaşması gerektiği aşikardır. Yani, dört kişilik bir ailenin insanca yaşam standartlarına sahip olabilmesi için asgari ücretin bu ihtiyaçları karşılayacak düzeyde olması gerekmektedir.
Türkiye’de yoksulluk sınırı (70 Bin TL) göz önüne alındığında, mevcut asgari ücretin yaklaşık iki katına çıkarılması gerektiği öne sürülebilir. Bu sadece çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılamasını değil, aynı zamanda toplumsal adaletin sağlanmasını da mümkün kılacaktır.
Asgari ücret, çalışanlar için bir güvence, aileler için bir umut, toplum için ise eşitlik zemini oluşturur.
Bu yüzden asgari ücret belirlenirken yalnızca ekonomik veriler değil, aynı zamanda insani ve sosyal gereksinimler de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bugün asgari ücretle geçinen bir işçinin barınma, gıda, sağlık ve eğitim gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi gerekiyor. Ancak, mevcut durumda bu ihtiyaçların karşılanması neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Türkiye'nin kalkınması ve ekonomik refahının sürdürülebilir olması için asgari ücretin yaşam standartlarına uygun bir seviyeye getirilmesi zorunludur. Enflasyonun artışıyla eriyen alım gücü, toplumda yalnızca ekonomik değil, psikolojik ve sosyal yıkımlara da sebep olmaktadır.
Bu yüzden, çalışanların asgari ücretle geçimini sağlayabileceği, işçinin emeğinin karşılığını aldığı, yoksulluğun değil refahın konuşulduğu bir ekonomik sistem oluşturulmalıdır.
Asgari ücretle geçinmeye çalışan yoksulluk sınırının altında milyonlarca vatandaş, temel yaşam standartlarına kavuşmayı ve ekonomik güvenceye sahip olmayı hak ediyor.
Kim ne söylerse söylesin artık asgari ücretin adı üzerinde "asgari geçim" seviyesine çıkartılması, toplumun daha huzurlu, güvenli ve refah içinde yaşaması adına kaçınılmaz bir gerekliliktir.