YOLUMUZUN ESASI SOHBETTİR...

Yazdıklarımız-konuştuklarımız tek bir kişinin kalbine ulaşabilirse ancak anlam kazanıyor. Sohbet kalplerin buluşmasıdır çünkü. Çokluk âleminde vahdeti bulmak üzere yolculuk eden her insan; dinlenmeye, konuşmaya, anlatmaya ihtiyaç duyar. Tek’lik Allah a mahsustur. Kalbe ulaşılmadan da hakiki sohbete erişilmesi mümkün değildir.

‘İnsanlar konuşa konuşa anlaşırdı bir zamanlar… Artık konuşa konuşa anlaşamayan, anlaşmazlıklar yaşayan bir toplum haline geldik maalesef. Çok konuşmayı-büyük harflerle konuşmayı- marifet sayıp, ‘SÖZÜN KISASININ MAKBUL’ olduğunu unutuverdik. Bizde böyle yapıyoruz diyeceksiniz. Ama bir kez de ben yineliyim dedim. Televizyonu açmaktan korkan bir aileyiz biz. Açıp da göreceğimiz kargaşadan etkileneceğiz diye neredeyse düğmesine dokunamaz olduk. ( öğretici-eğitici kanalları, programları tenzih ederim) Yeni nesil kuşaklar, konuşmayı ve dinlemeyi medyadan öğrendiği gibi bildiğinden midir nedir, sokaklar da televizyon denen kutunun aynası olmuş. Sataşmalar, polemikler prim yapar hale gelmiş. Bunlardan ne kadar etkilenmiyoruz desek de, zihinlerimiz gördüğümüz kötü her şeyden kirleniyor ve böylece ne zihnen ne de fikren temiz kalamıyoruz. Bu kirlilik her şeyimize yansıyor. Sohbetlerimize, dostluklarımıza, aile içi yaşayışlarımıza ve hatta ibadetlerimize bile. Ve bunun sonunda hiçbir şeyden haz alır, huzur duyar olamıyoruz.

Ne konuştuğumuz, nerede konuştuğumuz kadar ne kadar konuştuğumuzun da önemli olduğunu hatırlarsak belki atalarımızın yaşam kalitesine ulaşabilir, ‘ah ne kadar güzelmiş o eski sohbetler’ demek zorunda kalmayız.

Efendimiz (s.a.s) sohbeti eksik etmezdi. Özellikle sofralarda. Bu sebepledir ki yemek esnasında hoş mevzuların konuşulması, güzel hikâyelerin anlatılması umumi bir adap olarak benimsenmiştir. Bu durum aile fertleri ya da sofrayı paylaştıklarımız arasındaki samimiyetin artmasına vesile olmuştur.

Hazreti Şeyh Yahya bin Muaz; ‘ şu üç zümrenin sohbetinden sakın: gafil âlimler, dalkavuk derviş kılıklılar, cahil mutasavvıflar. Gafil âlimler anlattıkları ilmin mahiyetini bilmediklerinden senin yolunu sapa yerlere çıkartır. Dalkavuklar da sahte samimiyetleriyle senin gözünü boyar. Cahil mutasavvıflar, içinden çıkılmayacak sözlerle kendilerinin de bilmedikleri manaları, manasızca ve çarpıtarak seni sapkınlığa çekerler’ diye buyurarak sohbet edeceğimiz kişilerinin önemini vurgulamışlardır.

Tasavvufta sohbetin önemine işaret eden büyüklerimiz en az sohbet kadar sohbetin edebine de riayet etmemize dikkat çekmişlerdir. Sohbet tasavvufun gereği, tasavvuf da edepten ibaretmiş. O yüzden dergâhlarda ‘EDEP YA HU!’ yazan levhalar asılırmış.

Edebin deyim olarak anlamına baktığımızda, sahibini utanılacak şeylerden alıkoyan his ve irade; sözlük anlamının ise, kibarlık, incelik ve uygun davranışlarda bulunma özelliği olduğunu görmekteyiz. Öyleyse bu demektir ki; hayatın her alanında, her anında edepli olunmalı, edepli davranılmalı.

Hz. Mevlana: ‘Ey Şems-i Tebriz, suskun ol! Sus ki bu bir ilahi sırdır. Ancak şu kadar söylenebilir, dile gelebilir ki, geceleri ve karanlıkları aydınlatan iman mumunun en parlak ve en üstün aydınlığı edeptir’

Büyük âlim Abdullah b. Mübarek (r.a) :
“Bizler daha çok ilme değil, daha fazla edebe muhtacız.”

‘Bilgeler arasında en makbul hünerin hangisi olduğunu çok arayıp sordum. Sonunda öğrendim ki her hüner makbul imiş, amma edeb hepsinden de üstünmüş (veya edeb dairesinde yapılınca her hüner makbul imiş)!’ İskender Pala

Sohbetin yararları ve gerekliliğini anlatmaya sayfalar da yetmez, bir ömür de. Sohbet sadece karşılıklı oturup konuşmaktan, bildiklerini paylaşmaktan ibaret bir şey değildir. Sohbet; yemek, içmek gibi bir gereksinimdir, ihtiyaçtır. Ama nerede, nasıl, kiminle ve ne için yapıldığına dikkat etmek koşuluyla…

Sohbet kapınız hiç kapanmasın.

Sohbet ve selametle kalın…
YORUM EKLE