Yazıma başlık düşünürken Nazım Hikmet'in dizeleri geldi aklıma:
"Biz küçükken çok büyüktük. Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. Güzeldik biz küçükken..."
Sahi büyüdük mü biz?
Küçük bir çocukken, kendimizi hayal ettiğimiz o yetişkin olabildik mi,
Yoksa sıradan adamlar, kadınlar mı olduk?
Taşıdığımız bütün sıfatları sıradanlıkla mı yerine getiriyoruz, öyle mi hayal etmiştik küçükken?
Sıradan bir anne mi olduk mesela; yalnızca doğurmayı ve karnını doyurmayı annelik sayanlar gibi.
Sıradan bir öğretmen miyiz; müfredat çerçevesinde ders saatlerini dolduran.
Sıradan bir vatandaş mıyız; sosyal sorumluluk bilincimiz ne alemde mesela?
Sevmelerimiz de sıradan mı; ezber edilmiş cümlelerle sunduğumuz, ezber edilmiş hediyelerle mi gösteriyoruz sevgimizi?
Sonra da hayattan mucizeler sunmasını mı bekliyoruz yoksa.
Öyle ya, 'sen hayata ne sundun da gül bahçeleri umuyorsun' diye sorarlar adama.
Kendini önce sen benimsedin mi, sevdin mi, düştün mü peşine istediğin her şeyin kararlılıkla?
Dünya biz büyüdükçe değişmedi, hayallerimizdi biz büyüdükçe küçülen. Fark ettin mi?
Kendimiz olmakta zorlandıkça kalıplara girdik.
Kendini gerçekleştirmenin zor olduğunu kabul edip, hali hazırda bulunan kalıpları geçirdik üzerimize.
Ötekileştirilmektense eğreti kalıplara sığmayı yeğledik.
Her şeye sahip mutsuz insanlar olduk sonra.
Mutsuzluğumuzun sebebi üzerimizde eğreti duran kalıplardı,
Şeklini alamadıksa da farkına da varamadık.
Aklı selim bahanelerimizi sığınak yaptık egolarımıza,
Hatalarımızdan kaçmanın en temkinli yoluydu bu.
Bulduk zannettikçe en çok kendimizden uzaklaştık
İlişkilerimizi sıradanlaştırdık, işlerimizi sıradanlaştırdık, hayata bakışımızı sıradanlaştırdık.
Hayallerimizi savaşmaya değer bulmadık belki, büyük hayalleri küçüklükte bıraktık.
Oysa yaşamak, tam anlamıyla savaşmak demekti ve ertelediğimiz hayaller kadar yakındı yaşamak.
Başkaları için değil kendimiz için yaşamaktan bahsediyorum elbette.
'Elalem ne der!' cümlesinin boyunduruğundan kurtulmuş bir yaşamaktan bahsediyorum.
Hayallerini elalemin diyecekleri yüzünden zayi eden insanların ölümünü yaşamın sonlanması olarak görmüyorum ben.
Benim için ölüm, uçup giden hayallere el sallamaktan başka bir şey değil.
"Biz küçükken çok büyüktük. Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. Güzeldik biz küçükken..."
Sahi büyüdük mü biz?
Küçük bir çocukken, kendimizi hayal ettiğimiz o yetişkin olabildik mi,
Yoksa sıradan adamlar, kadınlar mı olduk?
Taşıdığımız bütün sıfatları sıradanlıkla mı yerine getiriyoruz, öyle mi hayal etmiştik küçükken?
Sıradan bir anne mi olduk mesela; yalnızca doğurmayı ve karnını doyurmayı annelik sayanlar gibi.
Sıradan bir öğretmen miyiz; müfredat çerçevesinde ders saatlerini dolduran.
Sıradan bir vatandaş mıyız; sosyal sorumluluk bilincimiz ne alemde mesela?
Sevmelerimiz de sıradan mı; ezber edilmiş cümlelerle sunduğumuz, ezber edilmiş hediyelerle mi gösteriyoruz sevgimizi?
Sonra da hayattan mucizeler sunmasını mı bekliyoruz yoksa.
Öyle ya, 'sen hayata ne sundun da gül bahçeleri umuyorsun' diye sorarlar adama.
Kendini önce sen benimsedin mi, sevdin mi, düştün mü peşine istediğin her şeyin kararlılıkla?
Dünya biz büyüdükçe değişmedi, hayallerimizdi biz büyüdükçe küçülen. Fark ettin mi?
Kendimiz olmakta zorlandıkça kalıplara girdik.
Kendini gerçekleştirmenin zor olduğunu kabul edip, hali hazırda bulunan kalıpları geçirdik üzerimize.
Ötekileştirilmektense eğreti kalıplara sığmayı yeğledik.
Her şeye sahip mutsuz insanlar olduk sonra.
Mutsuzluğumuzun sebebi üzerimizde eğreti duran kalıplardı,
Şeklini alamadıksa da farkına da varamadık.
Aklı selim bahanelerimizi sığınak yaptık egolarımıza,
Hatalarımızdan kaçmanın en temkinli yoluydu bu.
Bulduk zannettikçe en çok kendimizden uzaklaştık
İlişkilerimizi sıradanlaştırdık, işlerimizi sıradanlaştırdık, hayata bakışımızı sıradanlaştırdık.
Hayallerimizi savaşmaya değer bulmadık belki, büyük hayalleri küçüklükte bıraktık.
Oysa yaşamak, tam anlamıyla savaşmak demekti ve ertelediğimiz hayaller kadar yakındı yaşamak.
Başkaları için değil kendimiz için yaşamaktan bahsediyorum elbette.
'Elalem ne der!' cümlesinin boyunduruğundan kurtulmuş bir yaşamaktan bahsediyorum.
Hayallerini elalemin diyecekleri yüzünden zayi eden insanların ölümünü yaşamın sonlanması olarak görmüyorum ben.
Benim için ölüm, uçup giden hayallere el sallamaktan başka bir şey değil.