Gümüşhane Haberleri
2024-09-01 23:27:59

ŞEHİT ÖĞRETMEN İBRAHİM OKTUGAN

Muzaffer Arslan

muzafferarslan.tr@gmail.com 01 Eylül 2024, 23:27

Bir Azerbaycan Türk’ü olan eğitimci Sultan Necid Ganizâde: “Öğretmenin evi kütüphane, zenginliği öğrencileri, istirahati defter yoklamak, musikisi çocukların sesleri, kazancı ise halkın sevgisidir” demiştir.

Eğitim, insana kendini ve çevresini tanıma olanağı sağlar. Bedenin sağlamlığı ruha; ruhun sağlamlığı da bedene yansır. İnsanın dosdoğru bir yola sevk edilmesi ancak iyi öğretmenlerin varlığıyla mümkün olacaktır. İnsanın özüne yönelik yapılacak bütün çalışmalar, insanlığın geleceğini kurtarır.

Eğitim, çocuğa yalnızca güzel ahlak ve faydalı bilgi vermek değildir. İnsanlığın gelişmesi ve zenginleşmesi de eğitimin bir ilkesidir. Sağlıklı nesillerin elde edilmesi tabi ki yalnızca eğitimcilerle sağlanamaz. Bir çocuğun bedenen ve ruhen gelişimi daha dünyaya gelmeden başlamaktadır.

Türk tarihinde öğretmenlik mesleğinin gelişim evresi 150 yılı aşmaktadır. İlk olarak Selçuklu Devleti zamanında gördüğümüz “öğretmen” kavramı, her geçen gün küçülen dünyamızın yücelen mesleğidir. Küreselleşmenin bir sonucu olan toplumsal sorunların çözümü yine eğitimle sağlanmaktadır. Modern dünyanın insanlara sunduğu teknolojik yenilikler ne yazık ki toplum hayatında kargaşaya da neden olmaktadır. Bu karmaşık yapının çözümlenmesi, eğitime gerekli önemin verilmesiyle mümkün olacaktır. Bu noktada gündeme iki konu gelmektedir. Birincisi planlama, ikincisi de nitelik sorunudur. Öğretmenlik mesleği, 19. yüzyılın başlarından beri meslekleşmeye çalışan bir alandır. Niteliği gereği toplum ve dünya değiştikçe öğretmenlere yüklenen görev ve sorumluluklar da değişecektir. Bu nedenle iyi öğretmen olmak için yalnızca iyi bir eğitim almak da yetmemektedir.

Öğretmen, öğreteceği konunun içeriğinin yanında, bireysel gelişimini ve mesleki gelişimini de sürekli yenilemelidir. Öğretmen, toplumda meydana gelecek her türlü değişimi izlemek durumundadır. Toplumda ortaya çıkan her hangi bir değişimi, gelişmeyi bilen öğretmen, çağını yakalamanın yanında; yaşadığı toplumsal yapıya yön vermek gibi önemli bir işlevi de üstlenir. Diyebiliriz ki öğretmen, toplumsal yapıyla en çok etkileşim kuran kişidir. Bu nedenledir ki toplum, öğretmenlerden çok büyük bir görev beklemektedir. 

Her çağda ve ortamda değişen toplum yapısı, öğretmeni değişim ve gelişime zorlamaktadır.

“İlim kalbe aksederse sahibine yâr olur.

 Yalnız kalpte kalırsa sahibine bar (yük) olur” Mevlana.

Öğretmen, bilginin yanında sınıf içi davranış biçimlerinde ve sınıf yönetimi alanlarında yeterli donanıma sahip olmalıdır. Öğretmek için emek vermek ve öğrenmek gerekir. Özellikle emeksiz ekmek olmayacağı öğrenciye kavratılmalıdır. Emek verilmeden alınan hiçbir şey kalıcılık sağlayamaz. Emek, insanın yaptığı işte kazandığı tecrübedir. Hayata anlam veren işte bu emektir. Emek, insanın diğer insanlardan ayırt edilen tarafı olmaktadır. Büyük şair ve düşünce adamı Nizam-ı Gencevî’nin değimiyle:

“Hayatın manası yalnız emektir.

  Emeksiz bir insan neye gerektir?”

Öğretmenlik mesleği büyük bir sabır ve anlayış gerektirir. Öğretmenin bilgi, görgü ve kişilik kazanması uzun ve zor bir süreçtir. Bu süreci olumlu geçiren bir öğretmen, meslek hayatında başarıyı ve mutluluğu tadar. Aksi durumda hep bir telaş içinde inişli, çıkışlı hayat geçirir. Bilgi, görgü ve kişilik sahibi bir öğretmenin ikinci yapacağı iş ise bu kazanımlarını öğrenciye aktarmaktır.

Öğretmenlik mesleğinin gerekli kıldığı özellik ve becerilere sahip bir kişi, toplumda ve dolayısıyla da dünyada barış kültürünün oluşturulmasında etkin rol alır. Öğretmen, günlük yaşamda ve okul yaşamında kültürel ve bireysel farklılıkları öncelikle uygarca; sonra da çatıştırarak, uzlaştırarak toplum gerçeklerini ortaya çıkarır. Öz güveni ve gönül gücü güçlü olan bir öğretmen, eğitimde karar alma süreçlerine kendiliğinden ve üretken bir şekilde katılacaktır.

Yaşadığı toplumun ve dünyadaki hızlı değişimin farkına varan bir öğretmen, bilgi ve iletişim teknolojisinin öğrenme ve öğretme üzerindeki etkisini iyi bilir. Bunu sağlamak için elektronik ağlar kurulmalı ve uzaktan eğitim olanakları geniş kitlelere yayılmalıdır. Öğretmenlere sunulan olanaklar ne kadar iyi ve ileri düzeyde olursa başta eğitim sistemi olmak üzere toplumdaki her türlü değişiklik de bir o kadar uyum içinde ve olumlu yönde olacaktır.

İdeal, öğretmeni her sabah uyandırır, ona okulunu, öğrencilerini düşündürür. Her öğretmenin içinde böyle bir ideal vardır. İdeal, öğretmene ciddiyet kazandırır. Bu ciddiyet görev sorumluluğunu amaçlar. İyi bir öğretmende bulunması gereken birinci özellik görev sorumluluğudur. Görev sorumluluğunun en anlaşılır örneği, öğretmenin dersine zamanında girmesi ve yine zamanında dersten çıkmasıdır. Zaman başlı başına bir disiplin ve ölçüdür. Disiplin ve ölçü, insana şekil verir. Çocuk, ailede değil, okulda zamanın, ölçünün, görev ve sorumluluğunun ne demek olduğunu öğrenir. Öğretmen görev sorumluluğuna sahip olmalıdır.

Her zaman önemine değinilen eğitim konusu, hiç bir zaman öğretmenden soyut düşünülemez. Eğitimin kalitesi, öğretmenin kalitesi anlamına da gelebilir. Öğretmen, eğitimin en önde gelen unsurudur. O hâlde öğretmen nasıl ve hangi becerilere sahip olmalıdır? Bu becerilerin üzerinde durulmalıdır.

“Eğitimdir ki bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum hâlinde yaşatır veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder” (M. Kemal ATATÜRK, 1924).

Muallim kavramı üzerinde özellikle duran Topçu, öğretmeni gençlere bilmediklerini nakleden bir araç olarak görmez. Nakletme işini öğretmenin işi değil de kitapların işi olarak görür. Bilmediklerimizin yanıtlarını kütüphanelerde bulmak mümkün... Bu anlamda eğer bir bilgi deposu arıyorsak bu öğretmen olamaz. Ayrıca öğretmenin tüccar olmadığını ifade eden mütefekkir, her fırsatta maaş ve ücretini gündeme taşıyan kişi bu mesleği yapıyor sayılmaz. Peki, bütün bunlardan hareketle öğretmen kimdir? Yalnızca bir memur mudur? Elbette hayır! Üstat öğretmen kavramını tanımlarken “Öğretmen, genç ruhları kendilerine mahsus manada bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir.” der. (Türkiye’nin Maarif Dâvası, s. 68).

      Öğretmenin ruh yapısını oluşturan karakterine baktığımızda öncelikle Öğretmen, her şeyden evvel bir sanatkârdır. Elbette ki hayatımınız kullanıcısı değil yapıcısıdır. Seyircisi değil aktörüdür (Türkiye’nin Maarif Dâvası, s. 75). Yol ne kadar uzun ve engebeli olursa olsun öğretmen tahammüllüdür. Sabrıyla çevresindekilerden ayrılır. Günübirlik düşünmeyecek kadar ufku açık olduğundan sabırla eserini şekillendirir. Dayanıklılığı ve tahammül gücü itibariyle dikkat çeker. Eğer tahammülünü kaybederse o noktada öğretmenlik hayatı da biter. Zayıf yönlerini, hatalarını araştırır ve kendini hep düzeltmeye yönelik arayışlara girer. Özverili bir yapısı olduğundan fedakârlık yapmaktan zevk alır. Kişisel hırslarına teslim olmayacak kadar karakter sahibidir.

Başarılı bir öğretmen, yaptığı işi severek yapar. Zaten öğretmenlik sevgi işidir. Bu sevgi insan ruhuna duyulan sevgidir. Sevgisiz pişen yemeğin bile tadı olmuyorsa, sevgisiz yetiştirilen bir çiçeğin bile mutsuzluğu çehresine yansıyorsa nasıl olur da sevgisiz büyütülen, sevgisiz yetiştirilen bir çocuğun geleceği aydınlık olur?  O hâlde muallimlik sevgi işidir (Türkiye’nin Maarif Dâvası, s. 76).

Muzaffer ARSLAN

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

MEB Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Editör-Yazar

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.