(Kürşad ve 40 Çeri, Muzaffer ARSLAN, 2017, Ankara)
Baharın ilk günlerinden itibaren bütün boylardan en seçkin göstericiler seçilerek Çuluk Kağan’a bildirildi. Asırlardır süregelen bu gelenek, şölen havasında gerçekleştiriliyordu.
Baharın gelişi, yeni güne eriş ve esaretten kurtuluşun Ötüken’deki sevinciydi bu. Tutsaklıktan kurtuluşun anısına büyük şölen düzenlenecekti. Bu, bütün düşmanların içine korku salan bir coşkuydu.
Dostlar için güven kaynağı olan Ergenekon’dan çıkış günü, yeniden dirilişin adıydı. Düşmanlar için ise uykularını kaçıracak düzeyde bir korku kaynağıydı. Yokolmak üzere olan Bozkurt soyunun yeniden var olma mücadelesinin en büyük adımı; birlik ve bütünlüğün, yeniden dirilişin adıydı.
Kazak, Kırgız, Tatar, Türkmen, Azer, Peçenek, Türgiş, Uygur, Oğuz, Çepni, Eymir, Kınık gibi pek çok Türk boyu, bu şölene katılmak için kilometrelerce yolu aşıp Ötüken’e geldi.
Dövüşçüler, önce kılıçla sonra da yalnız bedenini kullanarak rakibini yenmek zorundaydı. Göstericiler ise at binme, ok atma, kılıç sallama, kalkan savurma, cirit oynama, yağlı güreş, matrak ve pomak gibi sporlarda yeteneklerini sergilemek zorundaydı. Dövüşçü ve göstericileri seyretmeye yalnızca Türk soylular gelmiyordu. Dünyanın çeşitli yurtlarından binlerce konuk bu şölenlere katılıyordu. Şölende kadın-erkek arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın yarışmalar düzenleniyordu. Ötüken’de aile, devletin ve dolayısıyla sosyal hayatın ana unsuru olduğundan bu şölende kadına ayrıca önem veriliyordu.
Ailenin temelini oluşturan kadın, Türk destanlarında ve Türk yaşamının her alanında varlığını hissettiriyordu. Kadının sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan erkeğinden hiçbir noksanı yoktu.
Kadın ve erkek, aile başta olmak üzere devleti elbirliğiyle yönetiyordu. O, erkeğinin biricik sevgilisi, yoldaşı, çocuklarının anası, savaşlarda ise savaş alanının yılmaz bir eriydi. Bütün bu işleri yaparken eşiyle ortak hareket ederdi. Beş altı yaşlarında kız ve erkek çocuk arasında ayrım gözetmeksizin her ikisine de eğitim verilir; töre gereği olarak her ikisine de sosyal yaşam kuralları öğretilirdi.
Kadın, ailenin ve obanın bereket kaynağı olarak görülmekteydi. Bir ailede annenin ölümü, o ailenin yakın bir zamanda dağılacağının habercisiydi aynı zamanda. Kadın, öylesine kutsal bir varlıktı ki ona dokunulması, koklanması, kısacası erişilmesi büyük bir sevgi, özveri, emek ve sabır gerektiriyordu. Büyük sevdalar, böylesi ortamlarda doğuyor; dilden dile yayılıyordu Türk yurtlarında.
Yaratılışın temelinde kadının ilhamından söz edilir ve Kök Tengri’nin kadına övgüde bulunduğu anlatılırdı. Bütün Köktürk Kağanlığı’nda kadın, karanlıkları yarıp yeryüzüne inen mavi bir ışıktı. Renk cümbüşüydü erkeğin gönlünü aydınlatan. Hem erkeğinin dünyasını hem de obanın geleceğini aydınlatan bir ışık… Kağan ve Katun , gök ile yerin düzen vericileriydi.
Kadın, yeryüzüne indirilmeden önce göğün yedinci katında huzur içinde yaşamaktayken Kök Tengri’nin yeryüzüne indirdiği güç ve ilham kaynağıydı. Yerinde davranışları, zamanında devreye girişi, ahlakî temizliği, görgüsü ve bilgisiyle Ötüken başta olmak üzere bütün Türk yurtlarının en birinci zenginliğiydi o. Pek çok yabancı soyların amacı, bir Türk kızıyla evlenmekti.
Türk kızının ya da kadınının düşman eline geçmesi demek savaş sebebiydi. Büyük bir uğursuzluk olan Türk kadınının düşman eline geçmesi, aynı zamanda en büyük ayıptı. Böylesi bir utancı taşıyabilecek Türk yoktu.
Bütün bunları bilen Köktürk Kağan’ı, başta Gök Ana, Kutlu Ana ve Ak Ana olmak üzere bütün Türk kadınlarına ve erlerine saygı duyduğunu belirterek şölenin açılışını yaptı. Şölende gösteri yapacaklar arasında yedi kız vardı. Bunlar: Aybike, Gökçen, Hun, Arık, Burla, Sabir ve Akkız’dı. Her biri ayrı ayrı yeteneğe sahipti. Aybike ile Ötüken’e ilk kez gelen bu göstericiler, aynı zamanda mensup oldukları boyların ileri gelen ailelerin de kızlarıydı.
…
Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.