Atalarımızın ilk Türk devletini kurduğundan bu yana içimize fitne tohumlarını salanlar hiçbir zaman vazgeçmediler bu sevdalarından. Habil ile Kabil ile başlayan iyi ile kötünün mücadelesi maalesef her Türk ve İslam devletinin baş ağrısı olagelmiştir. Dün tapınakçılar, daha sonra Haçlılar, ve daha sonra PKK denen zulüm kervanı ve bunların yavruları olan her türlü şer şebekesi bizim içimize yerleşen birer kanserli ur misali yiyip duruyorlar bizleri.
Ve zamanlamaları müthiş, senaryoları planlı, hedefleri aynı, figüranları ve aktörleri iyi yetiştirilmiş birer şer çetesi bunlar. Ne zaman ayaklarımızın üstünde dik durduk bir yerlerden birileri düğmeye basmayı sanki vazife bilmişler. Dün Suruç’ta ve nihayeti 11 Ekim Ankara’da kanlı Cumartesi. Hepsi aynı kapının itleri. Hepsi bu ülkenin içinde bu ülkenin helal ekmeğini yiyen ve nihayetinde yedikleri kaplara pisleyen şerefsizler güruhu.
Ders alamadık maalesef. Dağlarda beslenen bu şer şebekelerini barışla, insanlıkla yola getirebiliriz zannettik. Analar ağlamasın, gençler öldürülmesin dedik. Barış ve muhabbet elini uzatıverdik. Demokrasi ile her şey hallolur zannediverdik. Maalesef yanılıverdik. Hiç yılana el uzatılır mı?
Neden ders al(a)mıyoruz? Basiretimiz mi kapandı anlayamadık. Dün Osmanlı’ya yapılanlar, Abdulhamit dönemi dönen entrikalar, bizi arkadan vuran dost bildiğimiz komşularımız, bu ülkenin içinde çöreklenmiş olan gruplar, izmler, ihtilalciler, sözüm ona cemaatler, vesayetçiler hiç mi açmaz gözlerimizi?
Bir ülkenin Başbakanı asıldığında bir cam bile kır(a)mayanlar Gezi Parkı’nda adeta ihtilalin fitilini ateşlediler. Ardından Merhum Özal’a yapılan suikast ve zehirlenme olayı, Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlu ve peşinden Muhsin Yazıcıoğlu’nun akıbeti. 28 Şubat ne çabuk unutuluverdi. Bu ülkenin en değerli ve en verimli Başbakanı Merhum Necmettin Erbakan’a yapılan zulüm hiç mi açmadı gözlerimizi?
Dün yazdım, bugün yazıyorum yarın Rabbim fırsat verdiği müddetçe gene yazacağım. Yazacağım ki Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur, olamaz da. Çünkü tarih en önemli vesikadır bizlere. İslam ülkesi zannettiğimiz komşumuzun tarihe bakın ki hiçbir zaman bir kâfirle savaşı yoktur. Tüm mücadelesi bizimle ve İslam ülkeleriyle olmuştur.
Biz dün Çanakkale’de bir İslam ve Türk birlikteliğinde aynı ülkü ve aynı hak davası için kan akıttık, aynı toprağa düşüverdik. O zaman içimize girmeyen tefrika sebebiyle biz Alevi, Sünni, Türk, Kürt ve daha birçok etnik kökenle kardeş kardeşe, can cana ve yan yana tek düşmanımız olan küfürle mücadele ettik. Mezarımızda kemiklerimiz yan yana, iç içe. Ay yıldızlı bayrağımızı ilelebet göklere çekivermek için hep birlikte yazdık biz bu destanı.
Peki, ya bugün neyin hesabı yapılıyor içimizde? Bizi bize düşman eden güçler kim ola ki? Kimse görmüyor mu oynanan bu sinsi oyunu? Size yapılanlar hiç yabancı geliyor mu? Hep aynı karanlık ellerin yazdığı senaryolarla ağlamıyor mu annelerimiz?
Dün 12 Eylül’de aynı silahı kardeşlerin ellerine tutuşturanlar ile bugün başkentimizin tam göbeğinde yüzün üzerindeki vatandaşlarımızı katledenler aynı kişiler değiller mi?
O halde nedir bu hesaplaşma? Çok zor mu ayrı fikirlerde olsak da Türkiye ortak paydasında aynı bayrağın altında insanca yaşamak? Çok zor mu ihtiraslarımıza gem vurmak? Çok mu zor kardeşliği, insanlığı yeniden tesis etmek? Bu ülke bizim dostlar. Biz kardeşçe yaşamayı ve birlikte biz olabilmeyi becerebilmeliyiz. Becerebilmeliyiz ki bu güzel ülke üzerinde ince hesapları olanlar el ve eteklerini çeksinler üzerimizden.
BİR VE DİRİ OLALIM
Paylaş