Adı gibi benim kızım. Çocukluğundan mı bilmem bütün çiçeklerin ferahlığı, sadeliği, güzelliği onda sanki. Dersine girdiğim öğrencilerin arasında onu fark etmem uzun sürmedi. Başka türlü bir mutsuzluk vardı çünkü yüzünde. Ne oyun oynarken, ne boyama yaparken, ne de şarkı söylerken gitmedi o mutsuz surat. Dersimi sevmiyor ya da anlayamıyor belki anlattıklarımı dedim. Bekledim. Ne yaptıysam yüzünü güldüremedim. Dert oldu yüreğime. Dayanamadım, sınıf öğretmenine bahsettim. Öğretmeni iki kelam etti, onlar da bana yetti. Polismiş meğer benim çiçeğimin babası. Şırnak’a gitmiş. O mutsuz surat ondanmış.
Daha 8 yaşında çocuk dediğimiz, görmez, anlamaz sandığımız kız farkında olan biten her şeyin. Görüyor, duyuyor, anlıyor. Pek konuşmuyor dedi öğretmeni. Evde de böyleymiş. Konuştuğunda da hep babasının ne zaman geleceğini soruyormuş.
Buket ne kadar kapalı gözüm varsa açtı benim. Bugüne kadar en fazla haberleri izlerken ağlar, hatta çoğu kez izlemeye bile tahammül edemez kanalı kapatırdım. Anladım ki benim duymaya tahammül edemediklerimi yaşayanlar var. Bilmediğim bir gerçek değildi bu ama Buket’in sessizliği haykırdı vurdumduymazlığımı suratıma. Dersine her girdiğimde de devam ediyor sessiz çığlıklarını atmaya.
İstedim ki bu hafta sessizliğine ses olayım kızımın. Buket gibi binlerce çocuk var, eş var, baba var. Onları tanımasam, bilmesem de; Buket’in gülmeyen yüzü, konuşmayan dili hepsinin yaşadıklarını bir çırpıda anlatıverdi bana. Ne büyük çığlıklar varmış oysa kulak tıkadığımız.
Bugünlerde daha çok kızıyor, düşünüyor ve sorguluyoruz. Ve bir kere daha sevgiden, barıştan, akıldan başka çözüm yolu bulamıyoruz Zor günlerdeyiz, doğru. Kırılıyoruz, dökülüyoruz, çokça ölüyoruz. Ama bilinsin ki ne korkuyor ne de yılıyoruz. Kurtuluş savaşından çıkan bu millet, bu kara günlerden de çıkar elbet. Çanakkale’de tarihe gömdüğümüz atalarının yanına gitti bugün de gömülenler. Evet, tarih tekerrür ediyor. Türkler değil üstelik bu defa insanlık savaşıyor. Dün kazandı, bugün de kazanacak. Ve bu topraklar size yine kalmayacak.
BUKET
Paylaş