Gümüşhane Haberleri
2021-10-01 08:13:16

Çamur Dağının Kızı (22)

İbrahim Özdemir

01 Ekim 2021, 08:13

Silah sesleri üzerine evin kapısını açmadan geldiği yöne döndü. Görünürde kimsecikler yoktu. Anlam veremedi. Gecenin bu saatinde ne ola ki bu silah sesleri. Hani her şey iyiye gidecekti. Karanlıkta bir kişinin muhtar İsmail’in evine doğru koştuğunu gördü. Tanıyamadı. Gözlerini ovuşturup yeniden baktı. Koşan karanlıkta kayboldu. “Sabah ola hayrola” dedi kendi kendine Cemal öğretmen.

Kapıyı açıp içeri girdi. Ev dışarıdan daha sıcaktı ama evin içi de soğuktu. Üşüdüğünü hissetti. Zeynep’in öğrettiği şekilde tezekleri sobaya yerleştirdi. Önüne koyduğu çırayı yaktı. Çıranın alev almasını biraz bekledi. Sobanın kapağını kapattı. Küçük kapağını açtı. Ellerini temizce yıkadı. Sobanın üzerine demliği koydu. Anası Aliye kete yapmıştı, yersin diye vermişti. Yarınki derslerine hazırlanacağı için biraz çalışması gerekiyordu. Çay ile biraz anamın verdiği keteden yerim dedi.

Sabah uyandığında yataktan hiç çıkası yoktu ama okula gitmeliydi. Öğrenciler gelmeden sobaları yakmalıydı. Kahvaltı yapmadan evden çıkarak okulun yolunu tuttu. Muhtarın dediği gibi odunlar kesilmiş istiflenmişti. Hemen sobaları yaktı. Birazdan çocuklar gelecek üşümesinler. Güneş de Çamur Dağından yükseliyordu. Ders saati yaklaşıyordu. Gelen çocuklar okulun bahçesinde oynuyorlardı. Çanı eline aldı. Dışarı çıktı. Birkaç kez salladı. Öğrenciler hemen toplandılar. Sınıf sınıf dizildiler. Bugün nöbet sırası beşinci sınıf öğrencisi Çemiş Hasan’ın kızı Sultan’daydı. İstiklal Marşı okunurken gönderden bayrağı o indirecekti.  Komutu da o verdi.

-Rahat! Hazır ol!

Koşarak bayrak direğinin yanına geldi. Öğretmen Cemal eşliğinde öğrenciler İstiklal Marşı’nı okuduktan sonra birinci sınıftan başlamak üzere içeri girdiler. Birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar için bir sınıf, dördüncü ve beşinci sınıflar için de bir sınıf vardı. Sınıflara giren öğrenciler yanan sobaları etrafını sardılar.

Xxx

Kalas Halil’in evinde feryat figan vardı. Selim, gece uğradığı saldırı sonrasında yatağında ölmüştü. Kapıda iki jandarma olmasına rağmen, eve yaklaşmayı kim cesaret etmişse, yattığı odanın penceresinden ateş ederek yatağında öldürüldü. İki jandarma eri şaşkındı. Onlar da gece çok yakınlarından ateş edilmesi üzerine evin çevresinde arama yapmışlardı ama kimseyi görememişlerdi. Halil ile Hayriye, oğulları Selim’in başında ağlamaları karşı mahalleden duyuluyordu. Ağlama sesi duyan köylüler Kalas Halil’in evinin önünde toplanıyordu kadın erkek, çoluk çocuk. Muhtar İsmail, toplanan kalabalığı açarak eve girdi. Cemil’i kanlar içerisinde ölü görünce, dışarı çıktı. Kapıda bekleyen bekçi Osman’a:

-Atımı al, atla hızla Karakol Komutanı Necdet Beye git. Kalas Halil’in oğlu Cemil’in gece birileri tarafından öldürüldüğünü söyle, durma.

-Hemen muhtarım.

Evin önündeki küçük bir odada nöbet tutan jandarmalar da şaşkındı. Şimdi komutanlarına ne cevap vereceklerdi? Selim’in yattığı oda evin arka tarafında kalıyordu. Her kim ateş ettiyse dışarıdan iyi hesap ederek ateş etmişti. Selim’in odanın ne tarafında yattığını çok iyi biliyordu. Muhtar İsmail, jandarmaları yanına alarak kalabalığın dışına çıktı.

-Nasıl oldu, siz bir şey görmediniz mi?

-Yok muhtar. Bildiğin gibi biz evin bitişiğindeki küçük odada kalacaktık. Öyle de yaptık. Uyursak Selim kaçmasın diye evin dış kapısını kilitleyip anahtarını aldık. Pencereler de demirliydi. Cemil’in kaçma imkanı yok diye rahattık. Zaten ilk gecemizdi. Daha yeni odaya yerleşmiştik. Odada tek kişilik yatak olduğu için nöbetleşe sabahlayacaktık. Ancak, gece yarısından sonra çok yakınımızda silah seslerinin gelmesi üzerine hemen toparlanıp dışarı çıktık. Evin çevresini dolandık. Bir şey göremeyince de tekrar kaldığımız yere döndük. Sabah da ağlama seslerine üzerine eve girdik, dedi jandarma eri Temel.

-Biz şimdi ne yapacağız muhtar, komutanımıza ne cevap vereceğiz dedi öteki jandarma eri Hayrettin.

-Yapılacak bir şey yok. Sizler gerekli önlemi almışsınız. Onu öldürmeye gelenler evi de Selim’in de hangi odada ve o odanın neresinde yattığını çok iyi biliyordu.

-Öyle muhtar. Bizim askerliğimiz yanmaz değil mi?

-Neden askerliğiniz yansın? Sizin bir suçunuz yok.

Muhtar, yeniden eve girdi. Oğullarının başında gözyaşı döken Halil ile Hayriye’yi ikna ederek odadan çıkarıp mabeyine aldı. Köylüler kadın erkek işlerini bıraktılar Kalas Halil’in evinin önüne toplandılar. İki jandarma eri ise komutanlarına ne cevap vereceklerini düşünüyor, sigara üstüne sigara yakıyordular. Nasıl olur bu iş, biz burada nöbet tutarken nasıl cesaret edip de gelir hem de ilk gecede, bu nasıl cesaret?

-Kim yaptı?

-Ne cesaret.

-Ben duydum silah seslerini.

-Ben de.

-Kimse görmemiş, kimin yaptığını.

-Görmemiş.

-Jandarmadan da korkmamış.

-Korkmamış.

-Gözü kara birisiymiş.

-Ya da canı çok yanmış.

-Bir pislik temizlendi.

-Kim yaptıysa Çolak Mustafa’nınkini de temizleseydi bari.

-Bunu yapan, onu da temizler, merak etmeyin.

-Helal olsun.

-Helal ki ne helal.

Öğlenden sonra bekçi Osman ile Jandarma Komutanı beş askerle birlikte köye geldi. Doğruca Kalas Halil’in evine geldiler. Köylüler, kenara çekilip komutana yol verdiler. Nöbet tutan iki jandarma eri ile göz göze geldi. Hazır ol vaziyette duran askerlerin gözlerinin içine bakan komutan Necdet daha sonra eve girdi. Doğruca Selim’in odasına geçti.

-Herkes dışarıya çıksın.

Jandarmadan biri:

-Komutanı duydunuz boşaltın burayı.

Odada duran köylüler dışarı çıktı. İncelemede bulunan komutan:

-Dışarıdan ateş eden her kimse, bu adamın yattığı yeri çok iyi biliyordu. Merminin ikisi de kalbe isabet etmiş. Belasını bulmuş. Tutanağı yazın. Muhtar sen de bekçi de tutanağı imzalasın. Gören var mı?

-Yok komutan.

Dışarı çıktı, hala hazırolda duran iki ere ters ters baktı. Erler başlarını önlerine eğdi.

-Kaldırın başınızı, gözlerimin içine bakın.

-Emredersiniz komutanım!

-Sizi buraya ben niye nöbetçi koydum? Nasıl kaçırırsınız gözünüzden?

-Biz gerekli önlemi aldık komutanım. Pencereler camlı olduğu için pencereden kaçamaz dedik. Dış kapıyı da kilitledik anahtarını da yanımıza aldık. Her türlü önlemi almıştık komutanım.

-Anlaşıldı, sizin bir suçunuz yok. Su testisi su yolunda kırılır. Muhtar, defnedebilirsiniz.

-Sağol komutan.

-Haydin gidiyoruz.

-Emredersiniz.

-Ha, Çolakların Mustafa’nın evinde nöbet tutanları da çağırın onlar da gelsin.

-Emredersiniz.

Komutan Necdet, askerlerini alarak Gümüşhane’ye dönüş yoluna girdi. Hala Kalas Halil’in oğlu Selim’i kimin öldürdüğünü çözememenin sıkıntısını çekiyordu. Kimin yaptığını nasıl bulacağız. Komutanım da mutlaka katilini bulun diyecek. Diyecek de kimse görmemiş, nasıl bulunur katili?

Xxx

İkindi namazından sonra Selim toprağa verildi. Verildi ama hala, kimin öldürdüğü soruları bir türlü bitmiyordu. Herkes birbirine bakıyor, öldüreni arıyorlardı gözlerin içinde. Akşam camide okutulan mevlitten sonra Çemiş Hasan’ın kahvesinde toplandılar. Köyün erkekleri yaşlısı genci kahvehanedeydi. Tıklım tıklım doluydu Çemiş Hasan’ın kahvehanesi. Çay yetiştiremiyordu. Muhtarın oğlu Ömer Çemiş Hasan’a yardımcı oluyordu.

-Muhtar ne dersin bu işe?

-Hangi işe Memiş?

-Hangi işe olacak Kalas Halil’in oğlunun öldürülmesine.

-Valla bir şey diyemiyorum. Kimin yaptığını da bir türlü çözemiyorum.

-Ben derim ki, dedi Kurt Salih, ben derim ki bu işi yapanın çok canı yanmış.

-Öyle mi dersin?

-Evet muhtar, yoksa iki jandarma nöbette iken kimse bu işe cesaret edemez.

-Yattığı odayı, odanın ne tarafında yattığını da biliyormuş her kim yaptıysa.

-Evet.

Her masanın çevresi sarılmıştı. Oturacak iskemle bulamayanlar ayaktaydı. Köylülerin akılına Selim ile Bekir’in yaptıkları geliyordu. Kızlara laf atmak, öğretmenin yolunu kesmek, Zeynep’e saldırmak. Kim bilir bizim bilmediğimiz daha ne haltlar da yemişler.

-Çolak Mustafa’nın oğlu da tek kaldı.

-Bakalım ne yapacak?

-Baksana komutan onun evini bekleyen jandarmaları da alıp götürdü.

-Sahi muhtar ne dedi komutan.

-Ne diyecek, sordu soruşturdu, kimse bir şey bilmiyor.

-Sahi kimse bir şey bilmiyor.

Konuşmalar sürerken iki silah sesi daha duyuldu. Kahvehanedekiler birbirlerine baktılar. Hızla kapıyı açıp dışarı çıktılar. Gece ilerlemiş, Vauk Dağından ayın batmasına bir boyunduruk kalmıştı. Herkes silah sesinin nereden geldiğini araştırıyordu. Çolak Mustafa’nın evinden gelen ağlama, bağrışma sesleri bir anda köyün üzerinde yayıldı ay ışığı altında. Herkes o tarafa koştu. Çemiş Hasan da arkalarından. Kahvehanenin kapısını örtmeyi bile unuttu.

Çolak Mustafa ile karısı Naciye’nin çığlıkları geceyi yırtıyordu. Bekir’in cansız bedeni, sobanın yanında upuzun yatıyordu.

Köylü durgun, köylü şaşkındı. Neler oluyor? Daha Kalas Halil’in oğlunu toprağa vereli beş-altı saat olmuştu. Şimdi de Çolak Mustafa’nın oğlu Bekir. Kim bunu yapan? Köylüler birbirlerinin gözlerine bakarak hep bu soruyu soruyordu, “Kim bunu yapan?” Jandarmaya bu saatte haber de verilemezdi. Komutan köyden ayrılalı ne oldu ki bir daha geri dönsün. En iyisi sabahı beklemek lazım. Bir günde iki silahlı saldırı, iki ölü. İkisi de köyün belalıları. Peki kim öldürdü bunları birer gece arayla. Bu gidişle bulmak zor olacak. Hiçbir iz de bırakmıyor. İki elden fazla da ateş etmiyor.

Muhtar, kendi kendine soru sordukça soru soruyu takip ediyordu. Her neyse sabah ola hayrola dedi. Ay batmış, gece karanlığa bürünmüştü. Ağıtlar gecenin karanlığını delercesine Çamur Dağına ulaşıyordu.

(Devamı var)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.