Vali Cezmi Bey, konaktan çıktı. Kapıda korumalar ile makam aracı hazır bekliyordu. Her zamanki gibi işine erken giden bir yapısı vardı. Makam aracının kapısını açan korumaya:
-Yavrum, ben bugün yürüme geleceğim. Sizler gidin.
-Emredersiniz.
Arkasında bekleyen korumaya döndü:
-Sen ne bekliyorsun? Sen de gidiver. Yürüme geleceğim dedim ya.
-Emredersiniz Sayın Valim.
-Ha, Veysel Bey’e söyle, Çamur köyü öğretmeni Cemal Aktürk’ün aylık maaşını öğrensin. Geldiğimde hazır olsun.
-Emredersiniz.
Korumalar uzaklaştıktan sonra, konağın yokuşunu ağır ağır indi. Dar kaldırımı olan yolun çoğu yerlerindeki çukurlar her geçtiğinde gözüne ilişiyordu. Yavaş yavaş ana caddeye indi. Tanıyanlar selam veriyor, o da karşılık veriyordu. Kent lokantasının önünden geçerken, kapıda diklenen Celal ile karşılaştı.
-Ne o Celal Bey, müşteri yok mu?
-İşler kesat Sayın Valim.
-Bu mevsimde öyle olur, köylüler köylerine çekilmiş bağ, bahçe tarla işleriyle uğraşıyordur.
-Öyle oluyor…Buyurun Sayın Valim bir kahvemi için.
-Sağol Celal Bey, bugün çok işim var. Bir başka zaman.
Caddeden Valiliğin yokuşuna döndü. Meydan ile çıkışın bitişinde küçücük ahşap dükkanında şekerleme türü gıda ürünleri satan yetmiş yaşındaki Kalfa Hüseyin’e selam verdi:
-Bugün kazandığın parayı ikiye böleceğiz Hüseyin amca.
-Olsun Sayın Valim, dükkan senin.
-Bol kazançlar.
-Çay içmeden mi gideceksin.
-Bugün işim çok. Geniş bir zamanda uğrar mağazanda bir çay içeriz, dedi gülerek.
-Ne yani mağaza sahipleri benden zengin mi? sorusunu gülerek sordu.
-Yok canım senin gönlünün zenginliği yeter.
Valilik konağına döndü. Korumaların merakla onu beklediklerini görünce:
-Yavrum, niye merak ediyorsunuz? Ben vatandaşımın içerisinde korumasız gezemeyeceğim mi? Ben size ne diyorsam onu yapın.
-Emredersiniz.
Saat henüz daha sekizdi. Hükümet konağında çalışan diğer kurum amir ve memurları vali beyin görevine erken geldiğini, gelir gelmez hangi kuruma uğrayacağını bilmedikleri için onlar da görevlerine erken geliyorlardı. Çatık kaşlı olmasına karşın altın gibi kalbi vardı. İlk valiliğiydi. Görevini çok seviyordu. Makam kapısına yöneldiğinde Vali Yardımcısı Veysel’in elinde bir dosya ile kendisini beklediğini gördü.
-Günaydın Veysel.
-Günaydın Sayın Valim.
-Öğrendin mi Cemal öğretmenin maaşını?
-Öğrendim Sayın Valim.
-Kaç liraymış?
-Beş yüz yetmiş beş lira elli kuruş Sayın Valim.
-Çok az Veysel, çok başarılı bir öğretmen.
Koruma makam odasının kapısını açar. Veysel ile içeri girerler.
-Oğlum bize iki kahve söyle.
-Emredersiniz Sayın Valim.
Ceketini çıkarır. Ceviz ağacından yapılmış portmantoya asar.
-Hele otur bakalım Veysel. Bu Cemal öğretmen, köyünden bir kız sevmiş. Kıza kavuşmak için sırtında on torba toprak taşımış. Köyde yıllarca süren töreyi kaldırmış. Bulunduğu köyde herkesi okur yazar yapmış.
-Gerçekten çok başarılı Sayın Valim.
-Daha da bir yılı doldurmamış. Üstelik bir inşaat ustasının oğlu. Ben derim ki, bu öğretmenimizi ödüllendirelim. Öğrencileri de çok başarılı. Okuluna çok iyi bakmış.
-Takdir sizin Sayın Valim, ödüllendirirseniz diğer öğretmenlere de örnek olur.
-Ben de öyle düşündüm.
-Nafia Müdürünü ara kaç dozer, kaç kompresör, kaç tane iş makinemiz var bir öğren. Bu müdür vatandaşları oyalıyor. Buna bir son versin. Bu makinelerin nerede çalıştığını bir rapor halinde en kısa zamanda bana getirsin.
-Emredersiniz.
-Var mı yapılacak bir şey?
-Albay Fikret Bey gelecek.
-Hatırladım. Bandırlak köyünde gazi oğlu yaşlı Mustafa Kemal adında bir amcamız var. Durumları hiç iyi değil. Onu bir araştıralım.
-Tamam Sayın Valim.
Xxx
Sabah erken kalktılar. Uzun bir yolculuğa çıkacaklardı. Kendilerine ait eşyalarını topladılar. Evde kalan yiyecek ve gıda ürünlerini Kadrinur anaya verdiler.
-Bozulmasın Kadrinur, buradan köye götürme imkanımız yok.
-Sağol Aliye hatun.
-Biz, bugün gidiyoruz. Ömer bizi vilayete kadar götürecek. Düğün gününden önce gelir konuşuruz. Ağustos ayının on beşine göre hazırlıklarımızı yaparız.
-Evet, iyi olur.
-Birlikte yedik içtik hakkını helal et.
-Helal olsun ne demek.
Ömer, atın dizginleri elinde kapının önüne kadar geldi. Önünde eşyaların yükleneceği eşek de vardı. Çok az da olsa eşyaları eşeğe yüklediler. Hayati, Kadrinur ana ve Zeynep ile kucaklaştılar. Köyün çıkışına kadar birlikte yürüdüler. Cemal öğretmen sık sık geriye bakarak Zeynep’e el sallıyor, o da karşılık veriyordu. İki aya yakın bir süre birbirlerini göremeyeceklerdi. Biraz daha yürüdükten sonra gözden kayboldular. Ömer, atı binek taşına yaklaştırdı.
-Kadrinur ana binebilirsin ata.
-Usta binsin.
-Olur mu hanım sen bin, ben yürürüm. Yorulursam eşeğe binerim nasıl olsa yükü hafif.
-Peki sen bilirsin.
Çeşminaz ise çok mutluydu. En azından Ömer onlarla birlikte vilayete kadar gelecekti. Dün akşam, söz kestik. Abimden sonra biz de evleniriz. Cemal, atın dizginleri elinde babasının arkasından yürüyordu. Ömer ise Çeşminaz’la arkadan takip ediyordu. Sık sık birbirlerine bakarak birlikte yolculuk yapmaktan çok mutlu oldukları gözlerinden okunuyordu.
Kostan Dağının dibinden bir toz dumanının yükseldiğini görünce meraklandılar. Dikkatli bakınca iki jandarmanın dörtnala atları sürerek geldiklerini gördüler. Jandarmaların geçmesi için kenara çekildiler. Atlarının ayaklarından çıkan toz bulutu jandarmaların yanlarında durması ile üzerlerini kapladı. Osman usta:
-Hayırdır onbaşı, ne oldu, yaramaz bir şey mi var?
-Yok, tanıyor musunuz? Vali Bey, Cemal öğretmeni çağırdı. Ona haber vermeye gidiyoruz.
-Ne yapacak Cemal öğretmeni?
-Bilmem, bize verilen emir, gidip alın gelin oldu.
-Cemal öğretmen benim.
-Siz misiniz, bizimle geleceksiniz.
Cemal babasına baktı. Göz göze geldiler.
-Neden çağırdığını bilmiyorum baba. Vali Bey, çağırdığına göre gitmem gerekiyor. Vilayette buluşuruz.
-Aliye hatun attan in Cemal’e verelim atı. Sen de eşeğe binersin.
Ömer yardım ederek Aliye kadını attan indirdiler. Cemal, bir sıçramada ata bindi.
-Gidelim onbaşı.
Hızla uzaklaştılar. Osman usta ise toz bulutunun dağılmasını bekledi. Cemal’in at sürmesi hoşuna gitti.
-Her yönüyle eğitmiş bu oğlan kendini. Helal olsun.
Xxx
-Sayın Valim, bu yıl ilkokullarımızdan mezun olan kız ve erkek öğrencilerimizin listesidir. Üç yüz yirmi iki, köy köy listelenmiştir.
-Güzel.
Verilen listeyi inceledi. Vilayet ile kasaba merkezlerinden mezun olan kız ve erkek öğrencileri topladı. Kalan öğrenci sayısı köylerde dört yüz on iki olduğunu görünce:
-Merkezde ve kasabalarda pansiyon durumumuz nasıl?
-Sayın Valim, her ilçede kız ve erkek öğrenci pansiyonlarımız var. Pansiyon konusunda sıkıntı yok. Merkezde ayrıca yapımı süren üçüncü pansiyonumuz da bitmek üzere. Yeni öğretim yılına sorunsuz olarak yetişecek.
-Güzel…Köylerde mezun olan öğrencilerimizi bu durumda pansiyonlara yerleştirebileceğiz.
-Evet Sayın Valim.
-Bu çok daha güzel… Şimdi önce vilayet merkezine bağlı köylerde mezun olan kız ve erkek öğrencileri eksiksiz olarak pansiyonlara yerleştireceğiz. Aynısını da ilçelerde yapacağız.
-Emredersiniz Sayın Valim, yalnız…
-Yalnızı ne müdür?
-Bazı köylerimiz kız çocuklarını okutmamakta diretiyorlar. Pansiyonda kalacaklarını söylediğimiz halde göndermiyorlar.
-Olmaz müdür. Bütün çocuklar okullu olacak. Ana-babalarını ikna etmeye çalışın, olmayanların bir listesini isterim.
-Emredersiniz efendim.
-Bu işi kesinlikle yabana atmayın, çok titiz bir çalışma istiyorum…. Bir de şu Cemal öğretmen… Bu yaz düğününü yapacak. Çok başarılı bir öğretmen. Onu üç maaşla ödüllendirelim. Haber yolladım. Bugün burada olacak. Ödülü ile takdir belgesini hazırlayıp gel.
-Emredersiniz.
-Var mı başka bir şey?
-Efendim, köylerimizdeki bazı okullarımızda onarım sürüyor. Dosyaya koydum sayın valim.
-Çok güzel. Yeni eğitim yılına kadar her şey tamam olsun. Pansiyonları ve onarımı süren okulları takip et, aksama olmasın.
-Emredersiniz Sayın Valim.
-Tamam Şükrü. Dediğim gibi Cemal öğretmenin ödülü ile takdir belgesi hazır olsun. Birlikte verelim. Takip et, geldiğinde birlikte gelin.
-Tamam efendim.
-Çıkabilirsin. Ha, bana bir tane de çay söyle.
Gelen çaydan keyifli bir yudum aldı. Arkaya yaslandı. İşler güzel gidince insan ne kadar mutlu oluyor. Köylerde çocuklar ortaokula gönderilmiyormuş, özellikle de kız çocukları. İşte bu can sıkıcı. Nasıl ikna etmeli bu ana ve babaları. Köyde doğmuş büyümüş, ilkokulunu köyünde okumuş. Bu durumda ne kadar insanımız var. Okumalı bu çocuklar. Okumalı… Nasıl yapmalı da onları okula yollamalarına ikna etmeli. Masanın altına monte edilmiş zili çaldı. Giren bayan sekreterine:
-Kızım baba, müftü beyi çağır, makama gelsin.
-Emredersiniz Sayın Valim.
-Çayım tazelensin. Albay gelince bekletmeyin hemen içeri alın.
-Emredersiniz.
Çay, bardağını eline aldı. Ayağa kalktı. Ahşap pencerenin önüne geldi. Kim bilir ne zaman yapıldı bu bina. Nice insanlar gelip geçmiş. Aslında yeni bir hükümet konağı şart ama nasıl olacak? Hala aç insanlarımız var. Baksana Bandırlak köyündeki amca ile karısının durumuna? Bu insanlar ne yer ne içerler, devlet olarak haberimiz yok. Olmaz, bu böyle gitmez. Köylerdeki tüm fakir insanları tespit etmek gerekecek. Çok geri kalmış bu vilayet çok. Bu vilayetin makus talihini mutlaka değiştirmeliyiz. Hem de her açıdan. Dağın yamacında bir köy, yolu yok izi yok. Yıllarca ne çile çekiyor bu insanlar. Devletimizin de fazla imkanı yok. Kapı çalınır. Sekreter Hülya içeri girer.
-Söyle kızım.
-Sayın Valim, Müftü Bey geldi.
-Hemen içeri al, iki de çay söyle.
Müftü Ali Sait, kapıyı çalarak içeri girer. Kırk yaşlarında oldukça genç yaşında müftü olmuş. Düzenli tıraş olmuş kısa ile uzun arasında sakalı vardı.
-Gel Müftü Bey, otur.
-Beni emretmişsiniz Sayın Valim.
-Evet, gelen yeni çayından yudum alır, Müftü Bey, her cuma günleri camilerde vaaz veriliyor değil mi?
-Evet Sayın Valim.
-Şimdi, benim imzamla kasaba müftülerine birer yazı yazacaksın.
-Hangi konuda Sayın Valim?
-Köylerde kız çocukları ilkokuldan sonra okullara verilmiyor. Tabi bir nedeni mali imkansızlıklar olabilir. Hatta erkek çocuklarını da okula göndermeyen ana babalar var. Devlet olarak onlara her türlü imkanı sağlıyor, pansiyonlarda ikamet ettireceğiz. Ana babalara hiçbir masraf olmayacak. Çocukların okula verilmesi için vaaz verilmesini istiyorum. Sen de merkez camisinde vaaz verirsin.
-Emredersiniz Sayın Valim.
(Devamı var)