Ah nerde o eski bayramlar diyerek ve adeta sılada gurbet hayatı yaşayan biri olarak köyüm Demirören'de yaşadığım bayram günlerinin hasretinde karalıyorum bu satırları.
O zamanlar belki şimdiki gibi bizler için cazip olmasa da bizler küçücük şeylerle mutlu olabilen bireylerdik aslında. Çünkü o yıllarda herkes eşitti. Herkesin varlığı ve yokluğu hemen hemen aynıydı. Bu nedenle olacak ki kimsede gurur ve kibir de yoktu.
Her bayram arifesinde olduğu gibi tatlı bir telaş oluyordu bizim köyde de. Bayramlıklar ceviz sandıklarından çıkarılarak hazır ediliyordu. Cızlavut lastiklerimizi bir kenara koyarak babamızın salı pazarından aldığı iskarpinlerimiz gıpgıcır bizlere bakıyordu. Ve bayram sabahı balarımızın ellerinden tutarak bir elimizle bayramlık gömlek ve pantolonlarımızı okşuyor faltaşı açılan gözlerimizle ayakkabılarımızdan alamıyorduk gözlerimizi.
Namaz sonrası camiinin içinde genişçe bir halka kurularak hemen herkesle bayramlaşıyorduk. Daha sonra köyün imamı ile bütün köylüler mezarlığa giderek Yasin okuyor ve dualar ediyorduk. Ardından ellerimizde küçücük bir poşet köyün altını üstüne getirerek şeker ve lokum topluyorduk. Hemen her sanki bizimdi ve her evde bir annemiz, akrabamız vardı.
Ve bundan tam kırk yıl sonra yine Gümüşhane'de bir bayram arifesindeyiz. Bir ay boyunca Rabbim kabul buyursun diyerek oruçlarımızı tutarak namazlarımızı kılmaya gayret gösterdik. Aslında "biz oruç değil oruç bizi tuttu" dersek daha olur kanaatindeyiz. Ancak oruç maalesef bu mübarek ayda bizleri tutamayacak olacak ki din ve imandan ve dahi insanlıktan nasibini alamamış olan şer güçler cana kıymaya ve masum canları yok etmeye devam ededurdular. Rabbim kahhar adıyla bu aziz vatanı, bayrağımızı ve şehit kanıyla yoğrulu toprağımızı bölmeye çalışanları kahr-u perişan eylesin (Amin)
Kemaliye Camii her bayram sabahı olduğu gibi Gümüşhaneliler tarafından hıncahınç dolmuştu. Çocukların yüzlerinde masum bir tebessüm, babalarda onur ve gurur bir ayın sonunda verdiği tatlı bir telaş vardı. Salavat ve tekbirlerle camii içinde adeta bir cenneti hava nakşediyordu. Sıddık Hoca hutbede vaazı nasihat ediyordu kardeşlik ve güzellikler üstüne.
Bayram namazı huşu içinde kılınarak çocukluğumdan kalan o bayramlaşma halkası içerisinde buluyoruz kendimizi. Küçücük şehrin olumlu yanları bu olsa gerektir ki hemen herkes birbirini tanıyor ve kucaklaşarak bayramlaşıyorlardı.
O arada küs olanlar bayramlaşmanın feyzi ve bereketi ile halka içinde karşılaşınca ister istemez kucaklaşıyor ve dargınlıklar anında nihayete varıyordu.
Uzun zamandır Gümüşhane'de bayramları yaşıyorum. Bilmem başka illerde de bu samimi ve güzel ortam yaşanabiliyor mu?
Ve kahrolası savaşlar nedeniyle ülkemize ve dolayısıyla içimize sığınarak rahat ve huzur gören göçmen kardeşlerimizi de alıyoruz bu kardeşlik halkası içine. Çünkü biliyor ve öyle inanıyoruz ki "inananlar kardeştir."
Üstad Cemil Meriç'in de dediği gibi;
"Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. ister siyah derili, ister sarı... İnananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için yaşamak ve ölmek. Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa kalbeden meşûm bir salgın: maddecilik. Tarihin dışına çıkan Anadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, bu çöküşte kıyametlerin ihtişamı da yok, şiirsiz ve şikayetsiz."
Bayramınız mübarek olsun kardeşlerim. Bayramımız mübarek olsun. Aynı toprak üstünde ve aynı çatı altında. Lazı, Türk'ü, Kürt'ü, Çerkez'i, Alevi ve Sünnisi ile bir ve birlikte. Aynı iman halkası etrafında ve aynı hayalin birlik ve beraberliğinde. Kardeşçe, insanca, doğru ve dürüstçesine.
GÜMÜŞHANE'DE BAYRAM GÜNLERİ
Paylaş