Ömrüme belki birçok şeyi, ama böylesine bir geceyi sığdırabileceğimi ummazdım. Oysa bir de ömrüne bunun ikincisini, üçüncüsünü sığdıranlar var. Biz ne olduğunu bile anlamazken, neler olabileceğini gözlerindeki dehşetle anlatanlar var.
Başka bir şehirde, bir düğünde çalıp oynarken sözüm ona darbeye girişildiğini öğrenmek; hayatımın en büyük ironilerinden biri olarak kalacak hep. Silah sesleri, kavga sesleri, bomba sesleri, bağrışmalar, sabaha kadar dinmeyen selalar, düne kadar tırnağı kırılsa içimiz yanarken bugün sokaklarda kırbaçlanan askerler, tankla özçekim yapan halk, kendi vatandaşlarını bombalayan jetler, yanan meclis, bombalanan karakol, TRT spikerinin korkulu gözlerle okuduğu cunta metni, sokağa davet eden mesajlar, sokaklardaki insan seli, bolca şehit, bolca yaralı, bolca kan… Bu, başarılı olamadığı hatta Türkiye siyasi tarihinin en kısa süren darbe girişimi olduğu halde ortaya çıkan bilançonun kabataslağı. Ya bir de başarılı olsaydı?
Lafa, ülke en az elli yıl geriye giderdi diye başlayıp peşinden sayfalarca süren maddeler sıralayabilirim. Ne bankadaki paranız kalırdı o zaman, ne de kafanızı camdan uzatacak müsaade. Kaybedilen değerler elbette ne yıllarla ne de bunlarla ifade edilemez. Zira askeri korumaya çalışan polisin görüntüsü bile yetti ciğerimizi yakmaya. Birkaç gün evvel gördüğüm jandarma aracının içerisinde boyunlarına bayrak bağlayıp oturarak hain olmadığını ispat etmeye çalışan iki jandarmanın görüntüsü yetti benim ciğerimi yakmaya. Sizin anlayacağınız 15 Temmuz gecesi gerçekleşen; kardeşi kardeşe kırdırtma yani bir iç savaş çıkarma girişimiydi. Ve şükürler olsun ki geldiği hızla bertaraf edildi.
Geriye ise hainler, kanla ve kargaşayla beslenenler, Allah diye diye kafa kesenler, yağmacılar, tatbikata gittiğini zannederken kendini kırbaçlanırken bulan askerler kaldı. Ülkemizin bayrağına, varlığına, birliğine ve bütünlüğüne göz dikenin ve dahi göz dikmeye niyetlenenin değil varlığı, fikri bile bizim için katlanılamazdır. Ancak kurunun yanında yaşı yakmak, aldığı emri sorgulama hakkı bulunmayan ve tatbikata gittiğini zanneden 20 yaşındaki askeri taşlayıp, linç etmek de en az bu fikir kadar kabul edilemezdir. Çünkü hiçbir bahane bir ananın günahsız evladının, bir çocuğun babasının, kanından, canından daha değerli değildir. Hele de bu uğurda yok yere canından olanlar ve geriye kalanlar düşünüldüğünde bakmayın bize uyku bile haramdır.
Abiler, ablalar;
Ülkemize sahip çıkalım. Bunun yolu sokaktan geçiyorsa sokağa çıkalım. Duadan geçiyorsa Kuran okuyalım. Birlikten geçiyorsa sen ocusun, bucusun demeden birlik olalım. Ama oturduğumuz yerden kınayarak, lanetleyerek, vahşet cümleleri sarf ederek, profile bayrak koyup vatan bölünmez diyerek sormadan sorgulamadan anlamadan yaptığımız klavye kahramanlığını bırakalım. Akif, Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın demişti ama yok, ille de bu ülkeyi bırakacaksak da aynen bulduğumuz gibi bırakalım.
KLAVYE KAHRAMANLARI
Paylaş