Gümüşhane Haberleri
2021-05-17 01:10:03

MUZAFFER ARSLAN İLE SÖYLEŞİ

Muzaffer Arslan

muzafferarslan.tr@gmail.com 17 Mayıs 2021, 01:10

1.Öncelikle sizi tanımak isteriz. Muzaffer ARSLAN kimdir?

Gümüşhane’nin Kelkit ilçesi Söğütlü Köyü’nde dünyaya gelmişim. Babamın mesleği öğretmenlik olduğundan İlkokulu İstanbul, Erzincan ve Kelkit’te; Ortaokulu Kelkit’in Söğütlü Köyü’nde tamamladım.

Gümüşhane Mareşal Çakmak Öğretmen Lisesini bitirdikten sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi, Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünü kazandım. 1997 yılında bu bölümden mezun oldum. Aynı yıl kendi ilçem Kelkit’te göreve başladım. 2002 yılında Ankara’ya tayin oldum. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Yüksek Lisans eğitimini tamamladım. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Sürekli Eğitim Merkezi Yabancılara Türkçe Öğretimi Alanında eğitim aldım. Türkçenin bir yabancı dil olarak öğretilmesi alanında uzman oldum. Bir dönem Gölbaşı Kaymakamlığı yazı işlerinde çalıştım. Pandemi (Covid-19) sürecinde MEB, TRT EBA bünyesinde Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı dersleri hazırladım ve TRT’de Divan Şiiri konu anlatımı yaptım. Halen bu görevine devam etmekteyim. Uzman Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapıyorum.

     2. Muzaffer ARSLAN, Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim ya da isimler var mı?

Şiirle tanışmam çocukluk yıllarımda annemin anlattığı halk hikâyelerine serpiştirilmiş manilere ve yine annemin ezberinde olan kahramanlık şiirlerine dayanır. İlk şiirimi ilkokulda yazdım.

Ortaokul yıllarım şiire fazlasıyla düşkün olduğum yıllardır. Önümde babamın her yaz aldığı üç dört dana ile dağ bayır gezerdim. Köyümün en güzel yerlerini otlattığım tosunlarla tanıdım. Göze başlarında, söğüt diplerinde sırtüstü uzanır şiirler okurdum. Okumak ve kendimce şiirler yazmak büyük zevkti. Yalnızlık, doğanın güzellikleri duygusuyla yazdığım şiirler bu dönemin ürünleridir.

Ortaokulda çok büyük bir hayranlıkla Arif Nihat Asya, Necip Fazıl, Cahit Sıtkı Tarancı ve Hüseyin Nihal Atsız okuyordum. Tabii ortaokul öğretmenim Yaşar Tava’nın benim üzerimde büyük etkisi var. Allah kendilerine uzun ve sağlıklı ömürler versin inşallah. Babamın kütüphanesi benim ilk pınarımdır.

Öğretmen Lisesinde edebiyat öğretmenim Talat Ülker ve Haydar Tomakin benim en büyük şanslarım oldular. Okuduğum kitaplarda babamın notları, her okuduğu kitapta altını çizdiği yerler adeta benim de ruhumun dipnotlarıydı. Zamanla şiirde pek çok değerimizi fark ettim.

İlkokul beşinci sınıfta orman, sağlık konularında şiirler yazardım. Ortaokulun son yılında şiirlerimin içeriği değişmeye başlamıştır. Doğanın ve yalnızlığın yanında bir de aşk teması girmişti şiirlerime… Suya yazılan şiirlerdi bunlar. Gizli ve çok büyük bir sırla örülmüşlerdi. Ernek Yaylası’nda gönlümce geziyordum kırlarda. Dizlerime kadar otun içinde sayısız çiçeğin bulunduğu bir yerde gezinmek ve elimdeki kâğıda birkaç dörtlük yazmak gibi bana zevk veren ne olabilirdi ki? İlk sevgi şiirleri yaylamın yamaçlarına, şırıl şırıl akan sularına, fokur fokur kaynayan gözelerini, soğuk mu soğuk pınarlarına olmuştu. O günlerde göğsümde bir kalbin yanında bir de gönlümün olduğunu hissetmiştim. İşte o günlerin bana verdiği en güzel değerdi şiir.

İstanbul’da bir apartman çocuğu iken Erzincan’a ve oradan da Gümüşhane’ye taşınmış olmamın çok olumlu etkileri olmuştur. Doğayı tanımak, hayvanların temiz dünyasına girmek ve insanlardan belki biraz da uzaklaşmak gibi bir yol açılmıştı bana. Çocukluğumda pek çok arkadaşım vardı. Lise yıllarım yatılı geçti. Türkiye’nin her şehrinden neredeyse bir arkadaşım olmuştu. Bunun da sayamayacağım kadar olumlu etkisi olmuştu benim üzerimde.

Fakültede hem ülkemi hem de ülkemin insanlarını tanıma fırsatı bulmuştum. Bunca arkadaşa rağmen yalnızdım aslında. Sevgiden, köyünden, ailesinden uzakta yapayalnızdım. İfade ettiğim gibi arkadaş çoktu, fakat onların dünyası başka idi.

Batı Edebiyat Hocam Banı Çiçek Kırzıoğlu bana Batı medeniyetini tanıma fırsatı verdi. Ardına kadar açtığı fikir dünyasına işte tam da o yıllarda daldım. Eflatun’un Devlet ve Sokrates’in Savunması, Homeros’un İlyada’sı, Sophokles’in Kral Oidipus’u, Çiçero’nun Nutuklar, Dante’nin İlahi Komedyası, Cervantes’in Don Kişot’u, Montaigne’nin Denemeler’i, Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi, Goethe’nin Faust ve Genç Verter’in Izdırapları alıp götürdü beni başka dünyalara…

Sonra Rus edebiyatının o seçkin yazar ve şairleri başka bir kapı açtı dünyama. Puşkin, Gogol, Dostoyevski, Tolstoy gibi yazarları tanımak ve eserlerini okumak büyük bir zevkti. Bu yıllar aynı zamanda buhran yıllarımdır. Neden mi? Doğu ile Batı medeniyetlerini karşılaştırdığım ve kendimce çıkarımlar yaptığım yıllardır da ondan.

Yalnız kalmak ve kendi dünyamda yaşamak arzusu mudur yoksa şiir perisini takip midir bilmem ama o günlerde ayırmıştım yollarımı pek çok insandan. Ahmet Haşim’in O Beldesi’ne kaçış mı yoksa Tevfik Fikret’in Aşiyan’a çekilmesi mi dersiniz bilmem. Ama bir gerçek vardı ki bu yerler, bu insanlar beni boğuyordu adeta. Yıllarca kitapların dünyasında gezindim durdum. Tekrar gerçek dünyaya döndüğümde çok şey değişmişti.

-Merak ettik doğrusu. Ne değişmişti?

Çok şey değişmişti. İlham kaynağınız çekip gitmişti mesela. 1992 Depremiyle birlikte ruh dünyamda, gönül dünyamda bir yıkım olmuştu. O günlerde de kitaplara koştum. Şiirin büyülü dünyası kucakladı beni. Sezai Karakoç’un Mona Roza ile kapattım açtığım pencereleri ve hayal dünyama yeniden daldım. Cengiz Aytmatov’un Elveda Gülsarı’yı elime alıp dağ başlarına çıktım. Yahya Kemal Beyatlı’nın Mehlika Sultanı arıyor gibi Kelkit Çayı’nın kenarlarında gezinip duruyordum. Dilimde Ahmet Haşim’in şiiri O Belde’nin sırlarla dolu dizeleri vardı. Ziya Gökalp’in Kızıl Elma ve Türk Medeniyeti Tarihi gibi abide eserleri fikrimin temeli oldu. Necip Fazıl Kısakürek’in Çile şiir kitabındaki bütün şiirleri ezbere okuyordum. Cemil Meriç’in hayatını ve eserlerini okuduğum günden sonra kendimden utandım adeta. Bu Ülke’yi okumadan fakülte bitiren herkese acır oldum kendimce. Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları adlı eser ile ülkemin insanına ilişkin etraflı bilgiler edindim ve ülkeme dair farklı bakış açıları edindim. Necmettin Hacıeminoğlu, Nejdet Sancar, Yavuz Bülent Bakiler, Peyami Safa, Yılmaz Öztuna, Nevzat Köseoğlu, Mehmet Niyazi, İsmail Gaspıralı, Cengiz Dağcı, Galip Erdem, Erol Güngör, Emine Işınsu,

Ortaokul 3. Sınıfta kararımı vermiştim. Edebiyat okuyacağım. Yedi tercih yaptım. Hepsi de Edebiyat fakültesiydi. Erzincan Hukuktan 7 puan fazla almıştım. Arkadaşlarım ve bazı öğretmenlerim ısrarla Hukuk okumamı istiyordu. Fakat benim aklımdan bile geçmedi.

Babamın Türk Edebiyatı dergilerinden öğrendiğim kadarıyla Erzurum Atatürk Üniversitesinde çok değerli edebiyat hocaları varmış. O zaman karar verdim hangi şehirde okuyacağıma.

Kendimce yazmak ve duygu dünyamda ilerlemek istiyordum. Bu anlamda tabii ki Fakülte hayatım çok büyük bir adım oldu. Farklı kişilerle ve çok iyi hocalarla tanıştım. Mesela Prof. Dr. Şerif Aktaş, Tacettin Şimşek, Rıdvan Canım, Numan Külekçi, Cengiz Alyılmaz gibi… Fakülte hayatım boyunca tek işim okumak oldu. Öyle basit bir okuma değildi bu. Bilinçli ve çok nitelikli okuma… Kitaplar sevgilim, şiirler çocuklarımdı artık.

Aşk temasının yanına bir de vatan, millet ve ülkü girmişti. Bahtiyar Vahapzadeler, Cengiz Aytmatovlar, Şehriyarlar, İslam Türkaylar büyülemişti beni. Hocalarıma iyi bir öğrencilik geçirmek istediğimi söylerdim. Onlar da tavsiyelerde bulunurlardı. Spor, şiir, kitaplar… İşte asli uğraşlarım bunlardı.

Göreve başladığım yerde de şansım iyi gitti. Çok iyi bir şair-yazar dost edinmiştim. Bu dostun adı Ali Coşkun Hırik’ti. Adımdan ilk bahseden Kelkitli bir şair olan Ali Coşkun HIRİK’tir. “Geçmişten Günümüze Kelkit” (HIRİK, 2002) adlı eserde Kelkitli şairler arasında ben de vardım. Şiirlerim dikkat çekmiş ve olumlu eleştirilerle karşılaşmıştım. Ayrıca yerel gazetede köşe yazıları da yazıyordum. Gümüşhane Valiliğinin destekleriyle yayınlanmış olan “Gümüşhaneli Şairler Antolojisi” adlı eserde (HAYAL, 2007) o yıllarda yer aldım. 2008 yılında Ankara’da yayınlanan “Anne Konulu Şiirlerden Seçmeler” (PARMAKSIZ, 2008) adlı eserde anneme yazdığım şiir yer aldı deta anneme olan vefa borcumu ödüyordum. Şiirimin hemen karşısında Necip Fazıl’ın Anneciğim şiiri vardı. Bu da benim için çok önemli bir tevafuktu. “Türk Şairleri Şiir Antolojisi 5. Cilt” (GÜNDÜZ, 2008)’de şiirlerimle yer aldım. İLESAM “2008 Şiir Antolojisi” adlı eserde şiirlerim yayınlandı. “Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi”, Elvan Yayınları, 11. Cilt, S: 34’te (İhsan IŞIK, 2009), ayrıca “Gümüş Portreler” (HAYAL, 2010), adlı çalışmalarda, Gölbaşılılar Birliği Bilim Kültür ve Edebiyat Dergisi “Cemre” adlı dergide özgeçmişim ve şiirimle yer aldım. Bayram TÜRKMEZ tarafından hazırlanan “Ah Mogan Vah Mogan!” adlı kitabın (Editör) dil ve anlatım incelemesi ve düzeltmesini yaptım. Böylelikle bir de editörlük yapmaya başladım. Yine adı geçen eserin 115. sayfasında Mogan Gölü’nün adına ilişkin denememle yer aldım.

     -Yazarlık hayatınızın yanında bir de editörlük mü yaptınız?

Evet, editörlüğünü yaptığı şiir kitapları var. Hasret, E. Zeytinli; Bu Duruşa Bir Git Demek Lazım, F. Köseoğlu; Güle Düşen Sevdam, M. Çakır, bunlardan bir kaçıdır.

Gümüşhane’nin ileri gelen şair ve yazarlarından Talat ÜLKER’in gayretleriyle yayın hizmeti veren çeşitli çalışmalarda yer aldım. Bu bağlamda Gümüşhaneli şair ve yazarların yer aldığı “Herfene Dergisi” ve “Şehrengiz Dergisi’nde Sözlü Tarih araştırmalarım, makale ve şiirlerim yayınlanmaktadır.

Zamanımı genellikle okumak ve yazmakla değerlendiririm. Köyüme duyduğu sevgiyi 20 yıl önce derlemeye başladığı “Sözlü Tarih” çalışmamla ortaya koydum. Antoloji üyesiyim. Antoloji paylaşım ağında yayınlanmış 400’e varan şiirim var.

     3. Sayın Muzaffer ARSLAN, bildiğimiz kadarıyla SKT’lerde aktif olarak çalışıyorsunuz. Biraz da bu yönünüzden söz eder misiniz?

Sivil Toplum örgütlerinde aktif çalışmalarda bulunuyorum. Pandemi sürecinde hiç durmaksızın Vefa Destek Gruplarında yer aldım. Sokak Hayvanlarını düzenli olarak besliyor ve özellikle yavruların bakımını üstleniyorum. Bunu yaparken insanlığımın farkına varıyorum. Yaban güvercinlerini, sokak kedilerini beslemek kadar güzel bir duygu yok bence. Çünkü onların dili yok. İsteyemeyecek durumdalar. Onlar, Tanrının bizlere birer emanetleri…

Bunun yanında farklı çalışmalarım da var. Değerli Şair-Ressam M. Halis Bozkurt ile birlikte Gölbaşı Belediyesi Şiir Atölyesi’ni kurduk. Şiir yazma alanında Ankara birincileri yetiştirdik. Gölbaşı Kültür, Sanat ve Eğitim Derneği kurucu üyelerindenim. Bu dernek çalışmaları çerçevesinde her yıl Gölbaşı ilçesinde Şiir Şöleni düzenlemekteyiz. Proje okulu olan Gölbaşı Uluslararası Millî İrade Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde kurduğum Edebiyat Atölyesinde yetiştirdiği Suriyeli öğrencim Erij Rehani, Türkiye Değer Ödülleri Hikâye Yazma Alanında Türkiye birinciliği ödülünü kazandı. Ülke genelinde çalışmalarını sürdüren İLESAM -Türkiye İlim ve Edebiyat Sahipleri Meslek Birliği- üyesiyim. Televizyonlarda şiir üzerine söyleşilerim de var.

4. O zaman şairlik yönünüze dönerek size sormak istiyorum. Size göre şiir nedir ve Neyi ifade eder?

İnsan, yaşadığı çağın, akıl ve gönül dünyasının tanığıdır. Şair ise, tanıklık ettiği çağı yalnız gözlemlemez. O, bütün tanıklıklarını dile getirir. Duyarlılıkların yüreği olur. Bu durum aslında toplumun sözcüsü olmak anlamına da gelir. Toplumun düşünen, konuşan, haykıran, savaşan, unutturmayan hafızalarıdır şairler.

Bir milletin, hatta bütün insanlığın sevinçlerinin tercümanı, acılarının dert ortağı olan şairler, toplumun birkaç adım önünde parlayan yıldızıdır. Herkes bir birçok sözü bir araya getirip cümleler kurabilir. Ancak şair, sözü damıtarak elde eder dizelerini. Tam da bu noktada ‘şiir, darası alınmış özdür.’ olur. Bu anlamda çok sözden kaçılıp öz söze sığınılmıştır. Bu sığınışın adresi yine şairin sözüdür.

Şiir, sözün edep havuzunda yıkanmış halidir. Şairin kendince kurduğu bir dünyadır. Bu dünya asla sorgulanamaz. Çünkü hayal âleminden ibarettir. Hayallerin sorgulanması olsa olsa kabalık ve cehalet sevicilik olur. Şair, kurduğu hayalleri bir sarraf hassasiyetiyle işler. En güzide duyguları yazıya dökerken elbette en seçkin sözcükleri kullanır. Bu nedenle şiir, bazen aşkın, bazen sevginin, bazen özlem ve ayrılığın bazen de coşku ve kavuşmanın aktarımıdır.

Şair, bir duygusunu aktarmak için yüzbinlerce sözcük içinden en uygununu seçmek zorundadır. Neden mi? Çünkü onun bir roman ya da bir öykü yazarı gibi ifade genişliği olanağı yoktur.

Daima en zarif ve en uygun sözcüklerden oluşmalı dizeler. O, yalnızca duyguya aktarmaz. Şiirsel olan, musiki değeri taşıyan dizeleri oluşturmak elbette bir gönül zenginliği gerektirir. Estetik kaygıları oluşmamış, duyuları gelişmemiş bir kişinin şiir yaması beklenebilir mi?

Şairler gibi ressamlar, müzisyenler, sinema sanatçıları, tiyatrocular ve daha pek çok sanatkâr, hayatın içinden kişilerdir. Yer yer kendi hayatlarından, başka hayatlardan esinlenirler. Bu bağlamda şair, hem kendi hayatını hem de başka hayatları kurgular. Bireyin iç dünyasını ve toplumun ruh yapısını sentezler.

Hayatı anlamlı kılmak, günlük hayatın herhangisinden uzaklaşıp anlamsızlıkları azaltmak ve belki de en önemlisi yaşamımıza estetik yön vererek yapıp ettiklerimize değer katmak istiyorsak şiirin büyüleyici dünyasına dalmalıyız. Dalamıyorsak da bu âleme kulak vermeliyiz. Mutluluk, huzur ve genellikle dolu olan bir duygu dünyasında yaşamaktır şiirin dünyası. Şiir gibi yaşamak kavramını başka nasıl izah edebiliriz ki?

Şiir, duygu paylaşımı anlamına da gelir. Malumunuz olduğu üzere her türlü paylaşım insanı mesut eder. Hele bu paylaşım sevgi, saygı, hoşgörü iklimi ise mesut olan bireyler çığ gibi büyür, büyür…

Sevgi ve hoşgörü şairi etkisi altına aldığında bu ruh halinin onu taşıyacağı yer bellidir. İfade etme ve paylaşma… İşte bu iki öge evvela bilgi ister. Sonra da beceri… Bilen anlatmak ister. Anlatan da anlaşılmak… Şiir bir köprü olur hayalle gerçek arasında. Sonra dile gelen gönül büyütür besler ruhumuzu. Bir kelebek kadar hassas olur bazen, bazen de kartal gibi pençelerinde taşır uçsuz bucaksız dağ başlarına…

    5.Yazarken nelerden etkilenirsiniz?

    Yazmak için içime dönerim. Yaşayamadıklarımı yeniden kurgular ve yaşanabilir kılarım içimde. Kimseyi kırmadan, kimseyi üzmeden, kimsenin gerçek yaşamına dokunmadan hayallerde yaşamaktır benimkisi… Dış dünyadan edindiklerimle, tecrübelerle içime doğru derinleşmeye çalışırım. Kendim olurum. Kötü, pis ne varsa terk etmiş olarak hayal ederim ruhumu. Özüme dönmeye çalışırım. İnsan olarak farklı bir varlık olduğumu hissetmeye çalışırım.

    Yaratılmışların en donanımlısı olmanın bilincine varmaya çalışırım. Yani en başta etkilendiğim şey yaratılış ve onun gayesi… İçinde yaşadığım toplum ve o toplumun acı-tatlı yanları beni çok etkiler. Mesela bir annenin sokak ortasında dondurma isteyen küçücük oğlunun sırtına yumruk atması yüreğimi parçalar. Bunun ötesinde bu anneye müdahale edememek ve çaresiz seyretmek ayrı bir yara açar yüreğimde.

    Devleti yönetenlerin birbiriyle didişmesi, makamlara hak etmeyenlerin çöreklenmesi, adalet ve liyakat kavramlarının raflarda tozlanması hep yüreğimi yaralamıştır. Politik kısır döngülerle ülkenin uçuruma doğru itilmiş olması ve ne yazık ki bunu pek çok kişi tarafından fark edilememiş olması kadar acı ne olabilir ki?

    İnsanların sevgiden, aşktan uzaklaşması, sokaktaki insanın somurtan yüzü, buhrana girmiş insanın iki büklüm oturması, medyada boy boy sergilenen uçuk hayatlar benim kalemimin mürekkebi olmaktadır. Bu mürekkep çok sevdiğim milletimin özünden damlayan kan gibi yürek yakar bazı şiirlerimde. Toplumsal yıkımlara sebep olan ayrıştırmanın olmadığı bir dünyaya kaçıştır bazı şiirlerim.

    Romanlarımda bunun somut belirtileri vardır. Örneğin Kürşad ve 40 Çeri romanım zamandan 1500 yıl geçmişe hicret eden bir ruhun yansımasıdır. Bu zamanı yeniden inşa etme çabası gibi bir şeydir. Anı yaşayamayan bir insanın maziye koşuşu gibi bir şey yani… Atiye atılamayan sağlam adımların mazide yeniden şekillendirilmesi…

   6. Şiir ve roman kitaplarınız nelerdir? Kısaca tanıtır mısınız?

    Her şiir kitabım ayrı bir acıyı, sevinci, yaşanmışlığı, hayali anlatır. İlk şiir kitabım Yollarda Yoktun, Ay Yüzüne Vurunca ve gelinen son noktada Gülcem, benim için her şey oldu.

    Şiir, şairin solmayan çiçeğidir. Toprağı temiz, suyu duru, tohumu da belli olduktan sonra bu çiçeğin rengine ve kokusuna doyulmaz. Yıllar önceydi. Nefis bir yer keşfettim. Orda ağyar yok. Yalnız ben... Bir de ufuklar… Kimse bana müdahale edemiyor, hiç kimse...

    Şiirle ilk tanışmam, göğsümde bir kalbin çarptığını hissettiğim güne rastlar. O, çocukluk arkadaşım, gençlik sırdaşım oldu. Ömür yeterse olgunlukta da teselli kaynağım olacağa benziyor. Ben onda her çağım için bir dert ve gönül ortaklığı buldum. Bendeki manasına göre şiir; bir Mehlika   Sultan'dır ki bakışları alımlı, mesajı uzun, kelimeleri, beni taşımaktan mutlu; duyguları gecenin bekçisi… Bu fani dünyadan ebedî âleme açılan kapı, vuslat arzusunun sancımasıdır.

    Kelimelerin kifayetsizliği, talihsiz sevdaların buruşuk mendile nakşedilmesi, can dediğim Canân’a bile sevginin yetmemesi, tabiatın o koyu, kızıl örtüsünü delercesine haykıran kelimeler mahkemesi, sevgisizler meclisinde tartışılan küçücük yüreğimdir.

    Şiir, güzelliğinden ziyade kibarlığıyla gözlerimi alan bir dilberdir ki; sırrına erişilemez. Nereden geldiği bilinmez. Şiir, her derin ruh ve uyanık kafayı düşündürmüştür; fakat bunların kimi bir tutkun hassasiyetiyle, kimi bir mutasavvıf heyecanıyla olmuştur.

    Üç kitabımda da ruhumun dizelere yansıması vardır. Şiirlerimde kendi iç dünyamı yansıtmanın yanında topluma da ayna tuttuğuma inanıyorum.

           

    7. Biraz da Kürşad ve 40 Çeri adlı romanınızdan bahseder misiniz?

    Kürşad ve 40 ÇeriBu eserimde Göktürkler zamanında yaşamış bir Türk kahramanı Kürşad’ın yaşamını ve Göktürk devletinin yıkılışı sürecinde yaşanan olayları kurmaca bir esere özgü üslupla ele alınmıştır.

    Kürşad, her yönden kendini yetiştirmiş bir savaşçıdır. Babasının düştüğü yanlışlıkları gözlemlemiş ve yer yer Kurultayda bu durumu dile getirmiştir. Buna rağmen Göktürk devletinin yıkılışını engelleyememiştir. Bu arada annesi ölmüş ve babası bir Çinli prensesle evlenmiş, Kürşad ablasıyla birlikte pek çok zorluk yaşamıştır. Ablası Aşina ile birlikte Göktürk devletini Çinli prensesin oyunlarından korumaya çalışmış ancak ne var ki bunda başarılı olamamıştır. Babası Çin hileleriyle öldürüldükten sonra devletin başına amcası Kara Kağan geçmiş ve yıkılış daha da hızlanmıştır.

    Kara Kağan, İçing Katun’un entrikaları karşısında ilk başta bir süre direnmiş; fakat sonradan teslim olmuştur. Yanlış kararlar alarak Göktürk devletini yıkılışa götüren adımlar atmış Türk boylarını birbirine düşürmüştür.

    Kürşad, bu durumu kabullenememiş ve kırk arkadaşıyla Çin’in kalbine darbe indirmeye karar vermiştir. Bu kararı almasına pek çok sebep olmakla birlikte asıl sebep, Çin zindanlarında hapsolunan yüzlerce yiğidi kurtarmaktır. Uzun ve çileli bir yolculuktan sonra Çin’in başkentine ulaşmış ve yağmurlu bir akşamda saraya baskın yapmıştır. Planlandığı gibi olmamış ve sağanak yağmur altında geri çekilmeye karar verilmiştir.

    Wey Irmağı kenarında toplanan Türk yiğitleri, coşkun nehrin kenarında önemli bir karar alır ve yüzlerce Çin askerinin üzerine saldırırlar. Bu bile bile ölüme yürümektir. Bir bir uçmağa varan yiğitler, Kürşad’ın kutlu yolculuğunda onu yalnız bırakmak zorunda kalırlar.

    Gökçen, Kürşat’a sıkı sıkıya sarılır fakat sırtına saplanan okla uçmağa varır. Kürşad, Gökçen’in çözülen ellerini görünce kararını değiştirir. Kılıcını çeker, Çin askerlerinin üzerine dörtnala saldırır.

    “Yürekleri alperendi, kimseye baş eğmedi.

     Yıktı zalim düzeni, mazlumlara değmedi.

     Çökertti Çin Seddi’ni yine de öğünmedi.

     Dönmediler geriye kırk yiğitle Kürşad.” Can Kurt

H. Nihal ATSIZ’a…

    Kürşad ve kırk çerisi, Çin’in kalbine alev alev korku saldı bu gece. Ruhlar kandı yine Orhun’un sularından. Altayların yamaçlarında at koşturan tunç bilekli yiğitler, vuruşarak Kök Tengri’ye erişti birer birer… Uçmağa vardı Kürşad, fakat düşmedi yere…

    “Madem unuttunuz Kürşad adlı çeriyi

    Hatırlatırız yine yağmur kokan geceyi” Yusuf Tuna

H. Nihal ATSIZ’a…

    8.Genel olarak yayınlanmış eserleriniz nelerdir? Bilgi verir misiniz?

Yayınlanmış eserlerim şunlardır:        

1. Şiir: Yollarda Yoktun, Bakanlar Media, Erzurum, 2000

2. Şiir: Ay Yüzüne Vurunca, Gündüz Yayınları, Ankara, 2006

3. Söğütlü Beldesi Kültür Özellikleri - Sözlü Tarih- Bitirme Tezi, Erzurum, 1997

4. Okul Gazetesi: Genç Ufuklar Gazetesi Köşe yazıları, Ankara - Gölbaşı

5. Kelkit Çayı Gazetesi, Köşe yazıları (Makale), 1999–2002

6. TV 5’te “İstanbul’un Fethi ve Manevî Liderler” adlı Belgesel, 2007

7. SES TV’de “Şiir Sohbeti”, 2008

8. Antoloji.com’da düzenli olarak şiirleri yayınlanmaktadır.

9. “Cemre” dergisinde denemeleri yayınlanmaktadır.

10. “Herfene” dergisinde şiir ve denemeleri yayınlanmaktadır.

11. “Okul Müdürlerine Göre Öğretmenlerin Sahip Olması Gereken Nitelikler”, Ankara Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Ankara-2010

12. Kürşad ve Kırk Çeri, Roman, Yüzdeiki Yay. Ankara, 2017

13.“//www.gumushane.gen.tr, //www.turkiyeegitim.com sitelerinde köşe yazıları yayınlanmaktadır.

14. Gülcem, Şiir kitabı, Platanus Yayınları, 2021

    9. Yeni çalışmalarınız var mı, varsa nelerdir?

    Elbette… Şuan yayınlanmaya hazır bir romanım var. Bu romanımda yakın döneme bir ayna tuttum. Romanımın adı “Zindanda Açan Güller”. Bu romanda Muhsin Başkan ve arkadaşlarının 1970’ten 1980’li yıllarındaki azim, irade ve ülkü dolu yıllarına değinilmiştir. Gerçek hayattan kahramanlara değinilmiş olsa da hayali kahramanlar yaratılmış ve dönemin siyasal olayları kurmaca bir âlemde okuyucuya yeniden yaşatılmıştır.

    Romanın kurmaca dünyası gerçek dünyadan izler taşır. Her roman, kendine özgü yeni bir hayal âlemini yansıtır. Tarihi bir romanda gerçek dünyadan izler bulunur. Ele alınan dönemin sosyal ve siyasal gerçekleri, romanın konusunu oluşturur.

    Bir yazar olarak yaşadığım dönemin sosyal ve siyasal olaylarına kayıtsız kalmam olanaksızdır. Türk romanında pek çok yazar, bu türe kayıtsız kalmamıştır. On dokuzuncu yüzyılın toplumsal ve siyasal çalkantıları, küresel güçlerin Türk milleti üzerinde yapmış olduğu planlar da düşünüldüğünde yazarların içinde yaşadıkları topluma karşı kayıtsız kalmaları mümkün değildir. Neredeyse her on yılda bir askeri darbe yapılan Türkiye’de darbe nesillerinin ruh hâlini yansıtan edebî eserlerin önemi daha iyi kavranacaktır.

    Yakın tarihimizin siyasî yaşamını derinden etkileyen 12 Eylül 1980 askerî darbesinin izinden gittiğim bu eserde bir döneme ışık tutmak ve küresel güçlerin (CIA, NATO, ABD) hiçbir zaman durmadığını ve durmayacağını yansıtmak istedim. Özellikle kanlı Eylül darbesini yapanlar birer uşak ve cuntadır.

    12 Eylül’ün yaktığı yürekler, söndürdüğü ocaklar hepimizin yarasıdır. Sağ da sol da bu ülkenin evlatlarından oluşur. Sağa faşist; sola komünist denildiği bir dönemde hak, hukuk ve adaletten söz edilemez. Bu gençlerin ne yazık ki hiçbiri varsıl aile çocukları değildi. Anadolu’nun bağrından çıkmış bu yiğit gençler, kimlerin sömürü düzenine isyan etmişlerdir? Bu nesil, kimlerin içine korku salmıştır ki bir bir yok edilmişlerdir.

    Roman yazarı, içinde bulunduğu toplumun yaşantılarını, yaşanan olayları -yazınsal yaratı- kurgu yoluyla ortaya koyar. 1980 Askerî Darbesiyle yurdumuzda meydana gelen siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel ve bireysel yaşamdaki değişim ve kırılmalara kayıtsız kalmamıştır.

    Her darbe sonrası gibi roman yazarları da suskunlaşmıştır. Bu korku devleti yaratmaktan başka bir şey değildir. Darbenin azabı azaldıkça yazarlar da hayal kurmaya ve yaşanmışlıkları dile getirmeye başlamışlardır. Yazar; romanında tanık olduğu, okuduğu olayları kurgulamaya başlar. Bu romanda 12 Eylül darbesi, dokuz bölüm hâlinde çeşitli yönleriyle ve romana yansıdığı şekliyle aktarılmıştır.

    10. Öyle zannediyorum ki üretmeye devam ediyorsunuz? Mümkünse onlardan da bahseder misiniz?

    İki eserimi bitirmeye çalışıyorum. Bu eserlerim şunlardır:

1.Âşık Nasuhî (Muhlis AYDIN) “Şiirleri ve Sanatı”, kitap çalışması.

2.“Ülkeme Dair Denemeler”, Deneme çalışması.

    İlkinde bir ozanın hayatı ve eserlerini gün yüzüne çıkarmayı amaçladım. Uzun bir araştırmanın ürünü bu eserimde tek amacım yüreği vatan, millet ve din yolunda çalışan bir ülkü adamını bütün ülkeye tanıtmak… İkinci çalışmamda da bütün tecrübelerimi ortaya koyarak ülkemizin sorunlarını tespit etmek ve çözüm önerilerinde bulunmaktır.

    11. Kitap yazmanız da sizi destekleyen birileri oldu mu?

    Öncelikle en büyük destekçim annem ve babamdır. Annem şiirlerimin mimarıdır. Babamdan da araştırma türündeki çalışmalarımın ilhamını aldım. Kardeşlerimden gördüğüm manevi destekle her zaman okumaya ve yazmaya devam ettim.  

    Annem-Babam ve kardeşlerim her yazdığım kitabı okumuş ve eleştirel yaklaşabilmiştir. Her yönden okuduğum ve yazdığım kitaplara değer vermiş, verdiği değeri bana hissettirmiştir.

    12. Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir peki?

    Yazarken değil de yazmaya başlamadan önce bir doğum sancısı çekerim adeta. Yazmaya başlar başlamaz kendiliğinden gelir gerisi.

    Araştırma yapmayı, okumayı ve bir konuda bilgi toplamayı çok severim. Yazmadan önce planlı bir çalışmaya girerim.

    Derlediğim ve topladığım bilgileri yazıya döker ve en kısa sürede esere dönüştürmeye çalışırım.

    13. Kitabınız daha çok hangi yaş gruplarında ilgi çekiyor?

    Şiir kitaplarım her yaştan insanın duygularını yansıtır. Her yaştan insanın okuyacağı bir şiirim illaki vardır.  Epik, lirik, pastoral ve satirik türden çeşitli şiirlerim bulunmaktadır. Her şiir, bir dünyanın yansımasıdır. Bu nedenle her yüreğe hitap ettiğime inanıyorum.

    Araştırma eserlerim ve romanlarımda genel anlamda lise düzeyinin üzerindeki kesime hitap ediyorum. Bilimsel düşünme, değerlendirme ve ülke meselelerine eğilmeye meyletmiş bütün beyinlere hitap ettiğime inanıyorum. Araştırmalarımda akıl ve gönül dünyasını at başı götürmüş ve bilgece bir tavır takınarak ülkeyi kurtaracak yöneticilere yön vermeyi amaçladım. Bu abartılı bir yargı gibi belki…

   Öğretmenlik Mesleği’ne ilişkin çalışmamda ülkemizin eğitim geçmişine ve geleceğine değindim. Eğitimi enine boyuna ele alıp değerlendirdim. Bu çalışmam öyle birkaç aylık araştırmanın ürünü değildir. Elbette ki çözüme ilişkin tespitlerim, görüş ve önerilerim mutlak doğru değildir. Çok değerli, eğitim bilgelerimizden Farabi, İbn-i Sina, Balasagunlu Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Ahmet Yesevi, Edip Ahmet Yükneki, İbrahim Müteferrika, Ahmet Cevdet Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Yahya Kemal, Mehmet Akif, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Rıza Nur, Hamdullah Suphi, Mustafa Kemal Atatürk, Reşit Galip, Hasan Ali Yücel’e uzanan uzun bir eğitim ordusu ve son dönemde eğitime fikirleriyle katkı sağlayan Nurettin Topçu, bu eserimde önemli bir aşama olmuştur. Lakin şunu iyi bilmek gerekir ki Öğretmenlik Mesleğine ilişkin çalışmam babamın 33 yıllık öğretmenlik tecrübesi ve benim de 23 yıllık meslek hayatımın bilgi ve tecrübesiyle şekillendi. Bu ne demek?

    Ülkemizin 56 yıllık eğitim macerası bu eserde enine boyuna ele alınıp incelendi. Yer yer bilimsel çalışmalardan, yabana atılamayacak tecrübelerden, asla görmezden gelinemeyecek yaşanmışlıklardan ve hepsinden daha önemlisi yaparak ve yaşayarak edinilen deneyimlerden yararlanılmıştır. Bu bağlamda diyebilirim ki bütün meslektaşlarım bu eseri okumalı ve değerlendirmelerde, eleştirilerde bulunmalıdır.

    14. Bir şey dikkatimi çekti. Sizinle ilgili ön bilgi topladığımda gördüm ki Söğütlü Beldesine dair özel bir ilgi ve bilginiz var. Bu eseriniz hakkında bilgi verir misiniz?

    Büyük bir zevkle… Kelkit’in Söğütlü Beldesi’ne ait folklor ürünleri üzerinde yaptığım bu çalışmamda millî kültürümüze elimden geldiğince katkıda bulunmayı amaçladım. Çalışmamda gördüm ki; (Türkeli’nin) Anadolu’nun her köşesi Türk’ün millî kültürünün ürünleriyle dolup taşıyor. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bu eserde,  yardımlarını esirgemeyerek her soruma cevap veren, edebî yönü çok güçlü olan, başta “annem” olmak üzere bütün Söğütlü analarına teşekkürü bir borç bilirim.

    Yöntem olarak sıradan insanların öznel bakış açılarına odaklanan sözlü tarih, Türkiye'nin kültürel kimliğine ve kültürel zenginliğine, Türk kültür mirasına ve millîleşme süreci üzerine yapılan tartışmalara önemli katkı sağlayabilir. Sözlü tarih, hem akademik ortamda hem de sivil toplum alanında önemli bir rol oynayabilir. Örneğin bir birey, sözlü tarih yöntemini öğrenerek kendi ailesinin geçmişini araştırabilir. Bir grup gönüllü, kendi köylerinin tarihini yazabilir.

    15.Beğendiğiniz ve kitaplarını okuduğunuz bir yazar var mı?

    Genel anlamda tarih, eğitim, sosyoloji ve psikoloji içerikli eserleri okumayı severim. Okumada siyasi ve ayrımcı tavrım yoktur. Ancak şurası bir gerçek ki iyi bir okurum. Bunu neden diyorum. Çünkü her gün ve her fırsatta okurum. Elimden, çantamdan kitap eksik olmaz. Bu 7’sinde böyleydi nasipse 70’imde de böyle olacak. Türk dilinin ve tarihi, coğrafi, sosyolojik temeli olan Orhun Abidelerinden başlayıp İlber Ortaylı Hocamıza kadar tarih okumayı; Kur’an-ı Kerim’den günümüze uzanan Yaşar Nuri Öztürk Hocamıza kadar dini eserleri okumayı severim. Bunun yanında milli temellerimi oluşturan ve devrine göre Türk milletinin ideolojik bataklıktan kurtulmasına vesile olan Seyyid Ahmet Arvasi’nin Türk-İslam Ülküsü 1-2-3 serileri pek çok soruma cevap verdi.

    Ulu Vezir Tonyukuk’tan başlamak üzere Nizam’ül Mülk’ün Siyasetname’sine, ondan büyük asker ve devlet adamı Atatürk’ün Nutuk’a kadar Türk büyüklerini okumayı çok severim. Türkçe yazan bütün şair ve yazarlar bizimdir.  Yani Necip Fazıl da bizim Nazım Hikmet de bizim değerimiz. Asla ayrımdan yana tavrım olmamıştır.

    Yollug Tigin’den Aprunçur Tigin’e ondan Yunus Emre’ye ondan da Âşık Veysel’e, ondan Neşet Ertaş’a, Abdurrahim Karakoç’a varıncaya kadar hepsini okumak nasip oldu çok şükür. Okumak ve hepsinden ayrı ayrı nasiplenmek şerefine kavuştum. Bunun için çok mutluyum. Bu mutluluktan herkesin nasiplenmesini diliyorum.

    16. Covid-19 salgını sizi nasıl etkiledi, kısaca anlatır mısınız?

    Covid-19 sürecinde ilk haftadan itibaren hiç durmaksızın çalıştım. Mart 2020’den itibaren EBA TV Ortaokul Türkçe bünyesinde inceleme yaptım. Sonrasında içerik hazırladım. Sonra da EBA TV Lise bünyesinde Türk Dili ve Edebiyatı dersi anlattım.

    Gölbaşı Kaymakamlığı Vefa Destek Ekibi Karşıyaka Mahallesinde gönüllü olarak çalışmalar yaptım. Gölbaşı genelinde sokak hayvanlarını beslemeye çalıştım. Hâlâ da bu gönüllü çalışmaya devam etmekteyim.

    Ülkemizin zor günlerinde elimden gelen ne varsa onu yapmaya çalıştım. Umarım en kısa zamanda normal hayata döneriz. Şiir dinletileri yapacağımız güzel günlerin gelmesini diliyorum.

    Teşekkür ediyorum. Saygı ve selamlarımla…

    Çok güzel bir sohbet oldu, sorularımı cevapsız bırakmadığınız için çok teşekkür ediyorum Muzaffer Bey. Mutlaka yeni sohbetlerimiz olacaktır.

    Saygılar benden.

    Röportaj: Ramazan KAĞNICI

İLETİŞİM

E- Posta: muzafferarslan.tr@gmail.com,

muzafferarslan.tr@hotmail.com

Yorumlar (2)

Yaşar TAVA 3 Yıl Önce

Merhaba çalışmalarınızla insanların hayata bakış açılarını olumlu yönde değişmelerini sağlamanız onların geleceklerinin farkına varmalarına vesile olduğunuz için bende size çok teşekkür ediyor çalışmalarınızda başarılar diliyorum

Muzaffer ARSLAN 2 Yıl Önce

Çok kıymetli Öğretmenim, Öncelikle saygı ve selamlarımı sunuyorum. Sizin ortaokul sıralarında açtığınız yolda emin adımlarla yürümeye çalışıyorum. Sizin benim hayatımdaki etkinizi anlatmak için ne desem eksik kalır. Akıl ve ruh dünyamda sizin etkinizi her zaman hissediyorum. Gerçek bir öğretmenin ne olduğunu ben sizde gördüm. Yolunuz açık; alnınız ak olsun. Selam ve saygılarımla ellerinizden öpüyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.