Gümüşhane Haberleri
2021-07-14 08:07:22

Paşa'nın Petekliği (33)

İbrahim Özdemir

14 Temmuz 2021, 08:07

-Haydi bakalım Kayış Ali, oğlumun intikamını senden en üst düzeyde alırdım ama senin cezanı devlet verecek, bir ömür diğerleri gibi kodesten çıkamayacaksın. Devlet sana, yol kesip adam kaçırmanın, işkence yapmanın ne demek olduğunu gösterecek.

Güneş, Argo Midi’ye vurduğunda herkesin yorgun olduğu belli olurken Paşa’yı canlı bulmanın mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Sala yerleştirilen Paşa, kahyanın öncülüğünde yamaçtan indirildi. Ana yola gelince Paşa:

-Beni indirin, yürürüm, dedi.

-Olmaz Paşa, dedi Mahur, ayak bileklerin yara içerisinde, kanı zor durdurduk, yürürken yeniden kanama olur. Bu şekilde senin köye kadar gitmen gerekecek. Adamlarım seni değişerek köye kadar götürürler, merak etme.

-Boşuna zahmet ediyorsun adamlara bey kızı, yürürüm ben.

-Olmaz dedim mağara adamı, söz dinle. 

Hep birlikte Mehmetalilerin çeşmesine geldiler. 

-Soluklanalım, dedi Paşa Osman, ben, muhtar ve beş komşumuzla kasabaya giderek bu soysuzları jandarmaya teslim edeceğiz. Mahur sen de Paşa’yı bizim eve götür, evin anahtarı Guş Nenededir ondan alır eve yerleştir ve yaralarını güzelce tımar et. Bu soysuzları teslim eder etmez döneceğiz.

-Olur Paşa Osman emmi.

Biraz dinlendikten sonra kalktılar. Paşa Osman ve beraberindekiler kasabanın yolunu tutarken, Mahur ve beraberindekiler de Çitikebir köyüne çıkacak olan rampa yola vurdular. Aras yoluna kadar yürüyen Mahur, sık sık Paşa’ya bakıyor, nasıl olduğunu durmadan soruyordu. Adamlarına:

-Yolu düzledik, yorulduysanız biraz dinlenelim.

-Yok küçük hanım yorulmadık, bir an önce köye varıp, Paşa’mızın yaralarının temizlenmesi lazım.

-Peki, öyleyse devam ediyoruz.

Köye kadar dinlenmeden geldiler. Paşa’yı sal ile Topal Ömer’in konağının önüne kadar getirdiler. Kapıda bekleyen Hanımağa, kızına Paşa’nın durumunu sordu:

-İyi ana, vücudunda yaralar var, temizlenmesi lazım.

-İçeri götürelim, hemen yaralarını temizleyelim.

-Paşa Osman emmi, kendi evlerinin anahtarı Guş nenedeymiş, anahtarı alın eve yerleştirin dedi Paşa’yı. 

-Olmaz kızım, adamlarına, Paşa’yı içeri götürün, talimatını verdi.

Xxx

Paşa Osman, Kayış Ali, kardeşleri Salih ve İbrahim’i elleri arkasında iki saat yürüttükten sonra kasabaya vardılar. Kahvehanelerde ve iş yerlerinin önlerinde oturan kasabalılar Kayış Ali ve kardeşlerinin ellerinin arkadan bağlı olmasını hemen anladılar:

-Soysuzu da kardeşleri ile birlikte yakaladı Paşa Osman.

-Helal Olsun.

-Helal olsun ki ne helal olsun.

-Milleti haraca kesmişlerdi.

-Haraç da ne haraç.

-Paran yoksa kıçındaki donuna kadar soyuyorlardı.

-Bunlar nereden geldiler Avliyana’ya?

-Bizim buralı değiller. Kendi köylerinden kaçarak geldiler.

-Orada da eşkıya mıydılar?

-Ya neydiler, asker sıkıştırınca izlerini kaybettirip bu bölgeye geldiler.

-Paşa Osman şehit oldu dediler ama sağ.

-İyi ki sağ, son eşkıyaları da yakaladı.

-Şu eşkıyaların yüzüne tüküreceğim.

Kahveci Ali Osman, elindeki bardakları kahve önündeki sehpa üzerine bıraktı. Yaklaşmakta olan Kayış Ali’nin yanına giderek yüzüne okkalı bir tükürük bıraktı. Onu gören kasabalılar durur mu, onlar da eşkıyaların yüzüne tükürmeye başladılar.

-Helal sana Paşa Osman.

-Helal olsun.

-Babayiğit mi babayiğit.

-Hem de nasıl.

Yüzleri tükürük içerisinde kalan Kayış Ali ve kardeşleri elleri arkadan bağlı olduğu için müdahale edemiyorlardı. Yukarı çarşıyı geçip Harşit Çayı üzerindeki kemer köprüye geldiklerinde Jandarma Komutanı Fethi, beş askerle birlikte yanlarına geldi. 

-Yıllardır arıyorduk komutanım, yakalamak size nasip oldu.

-Öyle oldu komutan.

-İfade verecek misin, yoksa daha sonra mı?

-İfade vereceğim komutan, karakola gidelim, olanları size anlatırım.

-Çok iyi olur komutanım.

Kambur Cemal’in kahvesinin önü de kalabalıktı. Jandarmaların arasında Kayış Ali ve kardeşleri geçerken,

-Yuuhhh!

-Utanmazlar.

-Reziller.

-Kepazeler.

-Helal Sana Paşa Osman.

-Kurtardın bizi şu eşkıya bozuntularından.

-Eşkıyaymışlar.

-Yesinler sizin gibi eşkıyaları.

-Eşkıyaya bak eşkıyaya.

-Ne eşkıyaymışlar.

-Sevsinler.

-De gidin buldunuz belanızı.

-Eşkıyalar kodese.

Jandarma Karakolu, hükümet konağının birinci katındaydı. Fethi komutan askerlerine:

-Kodese atıp ellerini çözün. Varsın beklesinler, ifadelerini sonra alırız.

-Emredersiniz komutanım.

-Gelin Komutanım, bir yorgunluk kahvesi söyleyeyim sizlere.

-İyi olur.

Komutan Fethi beyin makamına girdiler. Sayıları fazla olunca, emir eri jandarma hemen yedek sandalye getirdi.

-Kahveniz nasıl olsun komutanım?

-Orta.

-Oğlum duydun, hepimize kahve.

-Emredersiniz.

-Bir de katip daktilosunu alıp gelsin.

-Emredersiniz.

Kahveler içilirken, Paşa Osman, yaşanılanları anlattı. Tutanağa geçirildi. Diğerlerinin de ifadesini alan Fethi Bey, tutanakları imzalattıktan sonra:

-Komutanım, birer de çay içelim.

-Sağol evladım. Oğlum yaralı, bir an önce köye gitmeliyim.

-Çok yorgunsunuz, biraz dinlenseniz.

-Yorgun olmaya yorgunuz ama dinlenmenin zamanı değil komutan.

Ayağa kalktılar. Fethi bey dış kapıya kadar Paşa Osman ve beraberindekileri yolculadı. Geri döndü. 

-Oğlum bana kodesten İbrahim’i getirin.

Xxx

Paşa Osman, Muhtar ve beraberindekiler, çarşı içerisinden geçerek Ali Osman’ın kahvehanesine kadar geldiler.  Cebinden çıkardığı parayı Enver’e uzatan Paşa Osman:

-Oğlum, peynir, zeytin, helva, ekmek al da gel. Acıktık. Çayla beraber bir şeyler atıştırıp yola çıkalım.

Kahvede bulunanlar Paşa Osman’ın çevresini sardılar. Savaştan sağ dönüp gelmesine hepsi çok memnundu. Herkes büyük bir hayranlıkla bakıyordular ona. Savaşta yaralan, onca sene tedavi gör, dön köyüne gel, gelir gelmez yıllardır aranan Kayış Ali ve kardeşlerini yakala, jandarmaya teslim et. Böyle bir adama hayran kalınmaz da kime hayran kalınırdı.

Enver, Paşa Osman’ın söylediklerini alıp geldi. Elindeki parayı uzattı. Para üstü değil, verdiği paraydı.

-Oğlum sen vermedin mi aldıklarının parasını?

-Verdim de emmi almadılar. Herkes Paşa Osman’a “helali hoş” olsun dediler.

-Allah razı olsun. De hadi getir de yiyelim. Ali Osman, bana büyük bir bardakta çay ver. 

-Hemen.

Çaylar, geldi. Bir güzelce karınlarını doyurdular. 

-Biliyorum, benden savaş anılarımı dinlemek istiyorsunuz ama hiç zamanım yok. Geniş birzamanda anlatırım. Hem anılarımı hem de Kayış Ali ile kardeşlerini.

-Olsun, dediler.

Kalktılar, kahveden dışarı çıktılar. Jandarma Komutanı Fethi, eyerlenmiş bir at ile geldi. Kahvehanenin önünde durdu. 

-Komutanım, size bir at getirdim. Yorgunsundur. İki saatlik yolun var. Yürüme gitmeni istemedik. İki jandarma erimiz de sizinle gelecek. Siz köye vardıktan sonra atı onlara verirsin.

-Giderdim ben komutan, askerler yorulmasın.

-Yok, yorulmazlar, sen yeter ki yorulma.

-Sağol.

Fethi beyden atın dizginlerini alan Paşa Osman, ayağını üzengiye takıp bir sıçramada atın üzerindeydi. 

-Kalın sağlıcakla, deyip çarşı içerisinden kasabanın çıkışına doğru hareket etti. Kahvehane önündekiler, işyerlerindekiler, dışarı çıkıp:

-Yaşa Paşa Osman! diyerek alkışlıyorlardı.

Xxx

Mahur, Paşa’nın yanından ayrılmıyordu. Yaralarını tımar ettikten sonra sıcak tarhana çorbasını yemesine yardımcı oldu.

-Şimdi daha nasılsın?

-İyiyim Mahur. Beni sizin eve getirmemeliydin. Neden babamı dinlemedin?

-Anam Hanımağa razı olmadı mağara adamı.

-Artık bundan sonra köyün dilindeyiz, kurtar kendini kurtarabilirsen.

-Köylülerin ne söyleyeceği önemli değil, senin bir an önce sağlığına kavuşman önemli.

-Benim bir şeyin yok bey kızı, büyütüyorsunuz.

-Seni o domuzlar kurtlara yem edeceklerdi. Senin kurtlar tarafından nasıl paramparça edilişini seyredeceklerdi.

-Yetişmeseniz öyle olacaktı.

-Bu nasıl insan Paşa anlayamadım? Bir insanın kurtlar tarafından parçalanmasını nasıl seyredeceklerdi?

-Onların insanlıkla alakaları kalmadı Mahur. Onlarda artık öyle bir duygu yok. 

-Pençe ile Keleş olmayaydı seni yine bulamayacaktık. Nasıl da kokunu aldılar, bizleri yönlendirdiler. 

-Onlar benim en iyi dostlarım.

-İyi biz neyiz peki?

-Alınma hemen, senin yerin ayrı.

-Nasıl, yerim ayrı, söyler misin?

-Yani bana illa bir şey söyletmek istiyorsun.

-Evet.

-Söyleyeyim mi?

-Söyle.

-Söyleyeyim mi?

-Söyle be mağara adamı, çatlatma insanı.

-Beni kaldır, çardağa kadar götür, çay demle birlikte içelim.

-Bunu mu söyleyecektin, dedi Mahur kaşlarını çatarak.

-Ne söyleme mi bekliyordun?

-Ne bileyim. Tamam, hadi kaldırayım seni. Anlaşıldı sen yatmayacaksın. Gir koluma götüreyim seni çardağa kadar.

-Hanımağa da çardakta oturuyordu. Paşa’nın Mahur’un kolunda dışarı çıktığını görünce:

-Niye kaldırdın onu kızım?

-Ben kaldırmadım ana, ısrar etti, beni çardağa götür, bir çay demle de içelim dedi.

-İyi, getir, altına da bir minder, başının arkasına da bir yastık getir.

-Sağol Hanım ana, yatmayacağım, ben iyiyim, oturacağım.

-Peki evladım sen bilirsin.

Xxx

Çavuş Emmi, elinde değneği, çeşmede toplanan kızların konuşmalarına kulak kabartıyordu.

-Kız Ceylan?

-Buyur Naciye abla?

-Senin bu Mahur’un doktorluğu var mı?

-O nereden çıktı?

-Baksana oğlanı kapattı evine.

-Ayıp oluyor abla, yaralı o bakıma ihtiyacı var, kimi kimsesi de yok.

-Kız Naciye, desene hı?

-O ne demek?

-O şu demek, bu iş oldu.

-Hangi iş.

-Paşa ise Mahur.

-Ne olmuş Paşa ile Mahur’a?

-Ne kadar cahilsin, evlenirler kız.

-Evlensinler, sana ne, bana ne?

-Hani senin de oğlanda gönlün vardı ya?

-Benim öyle bir şeyim yoktu.

-Düğün ne zaman?

-Yakındır kızlar, dedi Nermin lafa girerek.

-Mağara adamı ile bey kızı…

Çeşmenin başını kahkaha tufanı kapladı. Kadınların, kızların gülmesine çok kızan Çavuş Emmi, elindeki oldukça kalın değneğine dayanarak ayağa kalktı.

-Kızlar gülmeyin, Çavuş Emmi ayağa kalktı, bize bakıyor.

-Baksın canım ona ne ben gülerim de ağlarım da.

-Ona söyle bize ne söylüyorsun.

-Söylerim, aralarından ayrılıp, Çavuş emmiye doğru dönen Naciye, Çavuş Emmi.

-Ne var?

-Bı kızlar hep senin aleyhinde atıyorlar.

Bir kahkaha tufanı daha koptu.

-Sizi beni bilmezler sizi, yeter artık sizin yaptığınız.

Aksaya aksaya kızların ardına düştü. Kızlar çoktan evin yolunu tutmuşlardı bile.

(Devamı var)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.