Dulağası Yaylası’nda adeta şenlik vardı. Kolay değil koskoca bir bey yaylayı ziyarete geliyordu. Sofralar kuruldu, yenilecek, içilecek, bey ile dertleşilecekti. Kadın, erkek, çoluk çocuk toplanmış, beyin yolunu gözetliyordu.
Avliyana köyünün az yukarısında olan yaylada, köyde tüm askerler, nerdeyse köyün tüm erkekleri Rusların bölgeyi işgalinde şehit edilmiş, çok sayıda kadın dul kalmıştı. Yaralı olarak köyün değirmenine sığınan kırk yaşlarındaki Dul Ali, iki gün değirmenden çıkmamıştı. Değirmen taşları arasında kalan unlarla beslemişti kendisini. Omuzunu sıyıran mermi yarasını, undan yaptığı hamurla tımar etmişti. Rusların Çit Deresi’ne aşağı hareket ettikten iki gün sonra değirmenden çıkmış, kadınları kocalarının mezarları başında ağlarken bulmuştu.
Yöre halkından Guş Nene’nin anlattığına göre Dul Ali sayıları on beş-yirmiyi bulan kadınları, Rusların elinden kurtulan yaşlıları, çoluk çocuk toplayarak köyün en yüksek tepesine doğru götürmüş. Köyde ne var ne yok katırlara, merkeplere yükleyerek yola koyulmuşlardı. Yedi Göller denilen bölgenin altındaki düzlüğü gelindiğinde Dul Ali:
-Burayı mekan tutalım. Buraya yerleşelim. Suyu var, düzlük. Herkes yükünü indirsin, kendine bir kelif yapılacak düzlük bulsun. Taş toplayın hep birlikte kelif yapalım. Havalar soğuduğunda, karşı tepelere kar düştüğünde belki köyümüze yeniden döneriz.
Bir hafta içinde taştan yığma kelifler tamamlanmış, çoluk çocuk başlarını sokacak bir dama kavuşmuşlardı. Keliflerin üzeri karşı ormandan getirilen çam dalları ile kapatılmıştı. Akıllar köyde kalmıştı ama köyde şimdi in cin oynuyordu. Kediler, köpekler bilem düzlüğe getirilmişti. Yaşlı birkaç erkekten başka erkek yoktu aralarında. Zaman geçmiş yaşam normale dönmüş, acılar unutulmuştu.
Dul Ali’nin adı “Dul Ağası” olmuş, düzlüğün adını da “Dulağası Yaylası” koymuşlar. Dul Ağası, dul kalan kadınlara hep bacı muamelesi yapmış, kendisi ise dul kalmayı sürdürmüştü. Hastalananlara ilaç, sıkıntısı olanlara derman olmuş.
Günler günleri kovalamış, kış kendini hissettirmeye başlamış, kar tepelere düştüğünde Dul Ağası, köylüleri toplamış:
-Ben köyün durumuna bakıp geleceğim. Sizler yavaş yavaş toplanın. Kışın buralarda durulmaz, hepimiz soğuktan donar ölürüz.
Öyle de yapmış, babadan kalma Alman beşlisini yanına alarak köye gelmiş. Her evi tek tek dolaşmış. Köyde in cin cirit atıyormuş.
Dul Ağası akşama doğru dönemeçten görülmüş. Kadınlar, çocuklar, yaşlı birkaç erkek ondan gelecek haberi sabırsızlıkla bekliyorlarmış.
Dul Ağası, kendini bekleyen köylülere:
-Köyde kimsecikler yok, yarın akşam köye dönüyoruz, demiş.
Xxx
Gülsüm Hatun:
-Balık tuttunuz mu beyimize? Çoban Murat’a
-Tuttuk nenem merak etme, beyimizin gelmesini bekliyoruz.
-Bu has bey, bu yaşıma geldim böyle bey görmedim.
-Görmedik.
-Herkesi çok seviyor.
-Seviyor.
-Burnu akan sümüklü çocukları bile.
-He, öyle, çoluk çocuk, yaşlı genç ayırmıyor.
-Ahlakı da çok güzel.
-Çok güzel.
-Bekar da.
-Evlenmedi.
-Yakışıklı, uzun boylu, kara kaşlı, kara gözlü.
-Ya.
-Allah, sağlık uzun ömürler versin.
-Yağımız, peynirimize, çökeleğimize alıcı buluyor.
-Alıcılar yaylamıza kadar geliyorlar.
-Allah ondan razı olsun.
-Amin, dediler hep bir ağızdan.
Öğlene doğru Salih Bey dönemeçte görüldü. Köylülerin yüzünü sevinç kapladı.
Dulağası Yaylası’nı silah sesleri kapladı. Çoban Murat Alaman beşlisi ile karşı kayalıklara ateş ediyor, yankılanan ses bir o kayalıklarda bir diğer kayalıklarda yankılanıyordu.
Salih Bey, yüzünde tebessümle Şahım’dan indi. Çoban Murat, koşarak atın dizginlerini, “hoş geldin beyim” diyerek aldı ve her zamanki yerine bağladı, yemini verdi. Şahım, o kadar yoldan gelmesine rağmen yorgunluktan eser yoktu.
Çocuklar sardı Salih beyin çevresini, birini bırakıp diğerine sarılıyordu Salih Bey.
-Murat, heybemi getir.
Getirilen heybeden akideleri çıkardı, çocukların avuçlarını doldururcasına dağıttı.
Kendisine yapılan minderli yere oturdu. Önce yaşlıları dinledi. Hal hatır sordu. Yağ, çökelek ve peynirlerin hazır olduğunu her zamanki yerde gelecek olan alıcılar için bekletildiğini söyledi.
-Bu sefer bir kişi alacak yağınızı, peynirinizi, çökeleğinizi. Paranızı da peşin verecek.
-Sağol beyimiz. Allah senden razı olsun.
-Cümlemizden razı olsun
-Bu seneki fiyatı da artırdık haberiniz olsun
Bir alkış tufanı koptu.
-Bizim sürünün durumu nedir Çoban?
-Çok iyi beyim.
-Yaylanın otlak parasını köylülere eşit dağıttın mı?
-Dağıttım beyim
-Herkes parasını aldı mı?
-Aldık, dedi kalabalık
-Çok güzel.
-Herhangi bir şikayeti olan var mı?
-Yoktur Bey
-Önümüzdeki hafta başında Alucra’dan iki kişi yüz koç almaya gelecek. İçinizden koçu olup da satmak isteyen var ise ben burada iken adlarını yazdırsın. Yalnız koçlar besili olacak.
Köylülere yeniden göz gezdirdi Salih Bey. Önde oturan yaşlı bir kadın gözlerinin içine bakıyordu Salih Bey’in. Elinde tuttuğu değnek boyunu aşıyordu. Yaşlı kadın değneğini iki eliyle kaplamış adeta ondan güç alıyordu.
-Hele nenem gelsene yanıma, gel kurban olduğum, gel.
Çoban Mahmut, yaşlı kadını oturduğu yerden kaldırdı, koluna girerek, Salih Bey’in yanına getirdi.
Salih Bey, ayağa kalktı, yaşlı kadının elini öptü, oturduğu minderi göstererek,
-Otur nenem
-Yok olmaz beyim, bey minderine beyler oturur
-Beyleri analar yetiştirir, hele otur nenem.
Koşuldu, bir minder daha getirildi. Yaşlı kadın bey minderine otururken, getirilen mindere Salih Bey oturdu.
-Hele de bana bakayım nenem, bu çobanlarımdan razı mısın?
-Razıyız beyim
-Bir derdin, bir sıkıntın var mı?
-Yok beyim, hepimizin derdi ile ilgilenir, dertlerimize deva olursun, sana bu nenen kurban olsun.
-Bu olmadı işte, sen değil, ben sana kurban olurum.
Salih Bey, köye gelirken yol üzerinde gördüğü Haviyana, Çit ve Adisa köyündeki kemer köprülerin ne zaman yapıldığını soracak oldu, yaşlı kadın:
-Ben bilmem. Çit köyünde Guş Nene diye bir kadın var benden daha yaşlı belki o bilir.
-Sağol nenem, yarın Çit’e gideceğim, sorar öğrenirim.
Salih Bey’in önüne sofra kuruldu. Köylüler açıldı, daha önce kurulan sofraların çevresini çoluk çocuk bağdaş kurarak oturdular.
Beyin sofrasına kaymak ve bal konuldu. Bir de fırından yeni çıkmış mis gibi ekmek.
-Sen kalkma nenem birlikte yiyeceğiz.
Yaşlı kadın değneğine yeltenerek kalkmak istedi,
-Kalkma nenem
Ağız tadıyla yemekler yenildi, ayranlar içildi.
Salih Bey, ayağa kalktı,
-Yolcu yolunda gerek nenem.
Yaşlı kadın beyin kulağına eğilerek:
-Hanımın da senin gibi güzel mi
-Yok ana, evlenmek henüz kısmet olmadı
Yaşlı kadın şaşkınca,
-Ne dedin, bey mey dinlemem ha bu değneği indiririm kafana
-Kısmet nenem, evlenirsem, anam babamdan sonra ilk senin elini öpmeye geleceğim.
Çoban Murat, Şahım’ı bağladığı yerden çözdü, Salih Bey’in yanına getirdi. Bey, Murat’ın kulağına eğilerek:
-Satılan koçlardan ilk köylülerin parası ödenecek. Bizim koçların parasını da getirip babam teslim edersin.
-Olur Beyim.
-Bir hafta sonra Kurban Bayramı, iki koç kurban kesip köylüye eşit dağıtasın.
-Tamam beyim, balıkları heybenin alt kısmına yerleştirdim. Büyük bey alabalığı çok sever.
Salih Bey, atına bindi, el sallayarak,
-Kalın sağlıcakla deyip, geldiği yöne Şahım’ın başını çevirdi. Köylüler Salih beyin arkasından dönemeçten kayboluncaya kadar baktılar.
(Devamı Var)
Yahya Doğan 5 Yıl Önce
Çok teşekkürler İbrahim Bey.Köyün isminin nerden geldiğini şimdi öğrendim. Bilmiyordum
Alim Yılmaz 4 Yıl Önce
İbrahim bey mükemmel bir hikaye nefis bir anlatım okurken dalıp gidiyor insan. Eminim gelecek nesillere güzel bir armağan oldu. Teşekkürler üstat.