Gümüşhane Haberleri
2020-07-03 08:21:00

Salih Bey Köprüsü (38)

İbrahim Özdemir

03 Temmuz 2020, 08:21

-Geç geldin Salih?

-Biraz öyle oldu baba, zamanım vardı, Şahım’la Gümüşhane’ye gittim, geldim.

-Hayırdır?

-Gülizar’a bir hediye aldım baba.

-Çok iyi ettin.

-Annen de sana hamile kaldığı zaman atımı dörtnala Gümüşhane’ye sürmüş, oradan bir hediye alıp dönmüştüm. Bana da anana da gösterme, gelin kızım taksın o zaman görelim.

-Olur baba.

-Harman makinesi işini ne yaptın, konuştun mu Rüfet Usta ile?

-Konuştum baba. Atölyesinde yapılmış bir tane vardı, ilk olarak yapmış. Bizi kıramadı, aldım onu.  Diğer beş tanesini de harman zamanından önce bitirecek. Paralarını da ödedim.

-Çok iyi ettin.

-Bizimkini köylülerle birlikte gidip alabiliriz.

-Kahyaya söyle, gitsin Pırpır Ali’nin kahvesine, konuşsun köylülerle alsın gelsinler.

-Bir de baba, çoktandır Guş Nene ile Koca Yusuf Dede’yi görmeye gitmedim. Bugün kasabadan Guş Nene için helva, Koca Yusuf Dede için de bir şeyler aldım, yarın her ikisini de gidip ziyaret etmek istiyorum.

-Git oğlum, ellerini öp, hayır dualarını al, benim de çok çok selamlarımı söyle.

-Sağol baba, dedi ve Şahım’ı yerine çektikten sonra dışarı çıkan seyis Murat’ı görünce: Hem size hem de kahyaya karpuz aldım Murat, terkideler al onları birini de kahyaya ver.

-Niye zahmet ettin beyim.

-Ne zahmeti seyis, mevsimin ilk karpuzu, umarım iyidirler.

-Sağol beyim.

Salih Bey, konak kapısından içeri girdi. Kaynana-gelini sohbet ederken görünce:

-Nazar değmesin ama babam dışarıda yalnız oturuyor.

-Otursun yaşlı kurt, dedi Gülbahar Hatun, akşam karanlığı olmadan içeri gelmiyor.

-Çoban kız, karpuz aldım, yemekten sonra kesiver de dışarıda yiyelim. Hava çok güzel dışarıda.

-Olur beyim. 

Akşam yemeğini yiyen Asım Çavuş, yine dışarı çıktı. Gülbahar Hatun bu kez tersledi:

-Bey, hemen ne kalkıyorsun sofradan.

-E hanım, karpuzun kokusunu aldım. Karpuz açık havada yenilir ki tadına varasın.

-Öyle olsun.

Gülizar, cibinlikte yeni bir sofra kurdu. Kestiği karpuzu dilimledi, sofraya koydu.

-Çabuk oturun bu yılın ilk karpuzunu yiyeceğiz. Tadımlık almaya bile izin vermedi Gülbahar Hatun.

Ağız tadıyla karpuzu bitirdiler. 

-Çok sağ ol Salih, gerçekten karpuz güzeldi.

-Afiyet olsun baba.

Gülizar sofrayı topladı:

-Çay koyayım mı baba?

-Koy güzel kızım, koy. Hava güzel, bu havada çay içilir.

-Daha ne çayı bey, karpuz yedik ya?

-Karpuzun yeri ayrı, çayın yeri ayrı hatun.

-Ne haliniz varsa görün, ben içeri gidiyorum.

-Salih, bana kahyayı çağırsana.

-Olur baba. 

Ay ışığı gün gibi aydınlatıyordu geceyi. Dut ağacında öten cırcır böceği bir türlü susmuyor, meyve bahçelerinde öten gece kuşlarının seslerine karışıyordu. “Seviyorum böyle geceleri. Ay gün gibi, hava temiz. Ne güzel dünya yaratmışsın Yüce Rabbim.”

Salih Bey ile kahya Kerim, birlikte yanına geldiler. 

-Buyur beyim, dedi kahya Kerim.

-Kerim, yarın Pırpır Ali’nin kahvesine git. Oradakilere, bir harman makinesi aldığımızı, kasabadan getirileceğini, bundan sonra yaba ile değil harman makinesi ile buğdayın samandan ayrılacağını söyle. En az on kişi olsun. Değişe değişe köye kadar getirsinler. Makine, Rüfet ustanın atölyesinde oradan alınacak. 

-Olur beyim. Var mı başka bir emriniz.

-Yok, sen de onlarla gidersin.

-Tamam beyim, iyi geceler.

-İyi geceler. Çaya kalaydın.

-Sağ ol beyim, sabah erkenden kahveye gideyim. Bağına, bahçesine gidenler mutlaka kahveye uğruyorlar. Ben erkenden orada olayım.

-O zaman iyi geceler.

Salih Bey, bir süre babası ile oturdu. Çaylarını birlikte içtiler. 

-Şeytan Kayalıklarına köprü için bekleyeceğiz mi baba?

-Bekleyelim Salih. Gülizar kızım çocuğunu dünyaya getirsin, ilk işimiz Şeytan Kayalıklarına kemer köprü yaptırmak olsun.

-Tamam baba, geçelim içeri, hava oldukça serinledi.

-Haydi bakalım oğul, diyen Asım Çavuş elini oğlunun omuzuna koyarak içeri girdiler.

Xxx

Kahya Kerim, sabahın erken saatinde kalktı. Kahvaltı yapmadan çıktı evinden. Pırpır Ali, kahveyi çoktan açmış, çayı demlemişti. Çit Deresindeki bağına bahçesine gitmekte olanları uyararak kahvede toplanmalarını söylüyordu. Kahvede yirmi-yirmi beş kişi toplanmıştı. Kimisinin elinde kazma, kimisinin elinde kürek vardı. Kahya, Pırpır Ali’ye herkese çay vermesini söyledi. Kahvedekiler, kahyanın ne söyleyeceğini merak etmeye başlamışlardı.

-Arkadaşlar, dedi kahya Kerim, size bir müjdem var.

Herkes birbirine baktı. Bu köy yerde ne müjde olabilirdi ki? Sorusunu sorar gibi birbirlerinin yüzüne baktılar.

-Bundan sonra harmanınızı yaba ile değil, makine ile savuracaksınız. Artık rüzgar essin de buğdayı samandan ayırayım devri sona eriyor. Asım Çavuş beyimiz, köyümüze bir harman makinesi aldı. Buğdayı samandan bu makine ile ayıracağız. 

Köylüler, hayretle birbirine baktılar. Makine buğdayı samandan nasıl ayırır ki, olamaz böyle bir şey. Beyimiz herhalde bu gece bir rüya gördü. Rüzgarsız buğday samandan ayrılır mı ki?

-Ayrılır Tilki Kadir, ayrılır. Onun için yarın benimle on kişi gelecek, kasabaya gideceğiz. Makineyi alıp köye getireceğiz. 

-Hepimiz geliriz, dedi Mumoğlu Cemal.

-Hepinizin gelmesine gerek yok. Kolu bileği kuvvetli on kişi yeter. Değişerek makineyi köye kadar taşıyacağız. 

-Ne zaman gidilecek?

-Yarın sabah. 

-Tamam, dedi Tilki Kadir, aslında hepimiz gitmek isterdik ama maden on kişi yeter diyorsun, öyle olsun.

-Makine ağır, onun için güçlü kuvvetli olanlar gelsin.

-Tamam kahya, yarın sabah buradayız. Güçlü kuvvetli on arkadaş seninle gelir.

-Şimdi işinize gidin, yarın sabah burada olalım.

Xxx

Salih Bey, odasına giren sabah güneşi ile uyandı. Pijamalarını çıkarıp üstünü giyerken Gülizar girdi içeri. 

-Beyim, kahvaltı sofrası hazır, seni bekliyoruz.

-Tamam çoban kız, geliyorum ama hele gel az otur. 

-Babam ile anam bekliyor, bekletmek olmaz.

-Bekletmeyeceğiz, otur azıcık.

Ceketinin iç cebinden Gümüşhane’den aldığı hediyeyi çıkardı.

-Kapa gözlerini.

-Ne oluyor beyim?

-Kapa gözlerini, ben aç demeden açma.

-Tamam, dedi Gülizar.

Kutusundan çıkardığı kolyeyi taktı boynuna.

-Şimdi açabilirsin.

Kolyeyi boynunda gören Gülizar kalktı, Salih Beyin boynuna sarıldı.

-Çok güzel beyim. 

-Senden güzel değil çoban kız.

-Çok güzel çok…Çok sağ ol beyim.

-Sen de sağ ol çoban kız. Bugün Çitikebir köyünde Guş Neneyi Yusuf Dere’de de Koca Yusuf Dede’yi ziyarete gideceğim. Seninle olamayacağım. Dikkatli ol, karnın gittikçe büyüyor.

-Olsun beyim, dikkat ederim.

Büyük salona birlikte indiler. Kahvaltı sorası Salih Bey, dışarı çıktı. Seyis Murat, Şahım’ı çoktan hazırlamıştı. Murat’tan şekerleri aldı, Şahım’a yedirdi. Öptü, kokladı.

-Haydi Şahım, önümüzde uzun yol var, diyerek dizginleri seyisin elinden aldı. Köy çıkışında bindiği atını sürdü. Yol ayrımına gelince Şahım’ın başını Çit yoluna çevirerek “deh” dedi. Yolu çok iyi bilen Şahım, dörtnala gidiyordu. 

Salih Bey, Şanalar’a yaptırdığı ağaç köprüye gelince atını durdurdu. Köprü dereden yüksek olması nedeniyle sel sularının zarar vermediğini gördü. “Böyle yüksek köprü mü yaptırsak Şeytan Kayalıklarına” diye geçirdi içinden. Bir süre köprüye inceleyip Şahım’ı da dinlendirdikten sonra yeniden yola koyuldu. 

Çitikebir yol ayrımına kadar hiç durmadı. Mehmetaliler’in hayrat çeşmesinde atından indi. Hem kendisi içti hem de Şahım’ı içirdi çeşmeden akan sudan. Köyün rampa yolunu bir solukta çıkan Şahım’ı köy meydanında durdurdu. 

Xxx

Ardasa kasabası davul-zurna sesiyle adeta inliyordu. Rüfet Usta’nın atölyesinde çalan davul-zurna ile Zermut köyünden gelenler ve kasabadan katılanlarla birlikte horon oynanıyordu. Davul-zurna sesini duyanlar atölyenin önünde toplanıyor, bazıları horona katılıyor, bazıları da izliyordu. Davul-zurnanın çalınmasına ve horon oynanmasına anlam veremeyenler, birbirlerine soru soruyorlardı, “düğün değil bayram değil, neden çalıyor bu davul zurna?”

Biraz sonra davul-zurnanın neden çaldığı, Rüfet Usta’nın yaptığı ilk harman makinesinin köylüler tarafından kapıdan çıkarılmasıyla öğrenildi.

-Bu ne?

-Bilmiyorum.

-Ne işe yarıyor?

-Sağ tarafında çark ve çevirmek için kol var.

-İçinde de pervane mi ne var.

-Çok tuhaf bir şey.

-Önde iki arkada da iki kolu.

-İçinde de elek.

Merakla bakanlara kahya Kerim, açıklama yapmak zorunda kaldı:

-Arkadaşlar bu bizim ustamızın yaptığı ilk harman makinesi.

Kalabalık arasında mırıldanmalar:

-Ne işe yarıyor?

-Samanla buğdayı birbirinden ayırıyor. Yaba ile harman savurmak artık sona erecek Rüfet ustamız sayesinde.

-Allah Allah, çok tuhaf…

-Tuhaf…

Zermut’tan gelenler arasından dört kişiden ikisi makinenin ön kollarından ikisi de arka kollarından tutarak davul-zurna eşliğinde kasabanın içinden ilerlemeye başladı. Kasabalılar, harman makinesine merakla bakıyorlardı. Kasabanın iki yakasını birbirine bağlayan köprünün çıkışında duruldu, taşıyanlar değişti. Yüz elli kiloya yakın ağırlıkta olan harman makinesi Şeytan Kayalıklarına kadar taşındı, köylüler tarafından. 

Kahya Kerim, bir köprüye, bir de harman makinesine baktı. 

-Bu makine köprüden sığmayacak.

-Korkulukların bir tarafını sökelim, makineyi karşıya geçirdikten sonra tekrar çakarız.

Öyle de yaptılar. Taşıyanlar yeniden değişti. Zermut yol ayrımına kadar hiç durmadılar. Davul-zurna çalanlar da öyle. Çit Deresi davul-zurna sesinden adeta inliyordu. Bağında, bahçesinde ve bostanında çalışanlar da yaşananı meraklı gözlerle izliyorlar, onlar da ne olduğunu bir türlü anlayamıyorlardı.

Zermut, yol ayrımına gelince durdular. Davul-zurna da sustu. Asıl zorluk bundan sonraydı. Zermut yolu rampaydı.

-Zorlanacağız, dedi Tilki Kadir.

-Yavaş yavaş çıkarız.

Yakan güneşin altında sık sık değişerek Pırpır Ali’nin kahvesinin önüne geldiler. Davul-zurna durmadan çalıyor, sesi duyan kadın, erkek çoluk çocuk, kahve önündeki meydanda toplanıyordu.

(Devamı var)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.