Pırpır Ali’nin kahvesinin önündeki meydanda harman makinesinin etrafında köylüler, kadın, erkek, çoluk çocuk davul-zurnanın çaldığı oyun havaları ile halay çekiyorlardı. Uzun süren halaydan sonra kahya Kerim, davul-zurnaya “yeter” işareti yaptı.
-Bu yıl mercimek eken var mı? Diye sordu.
-Ben ektim, harmanda da dövenle sürdük. Rüzgar çıkarsa yabayla savuracağız.
-Makineyi oraya götürelim, bakalım mercimek de savuruyor mu?
-Beyimize haber verelim, o da gelsin, dedi köy imamı Mustafa.
-Ben gidiyorum haber vermeye.
Pırpır Ali koşarak konağa geldi. Asım Çavuş, her zamanki yerinde oturuyordu.
-Hayırdır Pırpır, nedir bu davul zurna?
-Beyim, kasabadan makineyi getirdiler. Benim harmana götüreceğiz. Senin de gelmeni istiyoruz.
-Gelelim bakalım Pırpır Ali. Rüfet Usta nasıl yapmış makineyi, görelim.
Birlikte köy meydanına geldiler. Köylüler, Asım Çavuş’a merakla bakıyorlardı. O, harman makinesini inceledi:
-De, haydin bakalım, götürün Pırpır Ali’nin harmanına, ne memem şeymiş görelim.
Köylüler, makineyi Pırpır Ali’nin harmanına götürdüler. Harmanın ortasında toplanan tığın yanına yerleştirdiler. Makineyi çevirecek çarkı taktılar.
-Çevirmeyin, dedi kahya Kerim. Rüfet Usta yağ verdi, önce çarkları yağlamamız gerekiyor. Çarkları yağlama işi bitince, geniş kareli eleği makineye yerleştirdi.
-Pırpır Ali ne çok yavaş ne de hızlı çevirme. Ben yaba ile üsten koyacağım, sen de durmadan çevireceksin.
-Tamam, dedi Pırpı Ali ve çevirmeye başladı.
Kahya Kerim, üstü açık kare şeklindeki yerden yaba ile dövende dövülmüş, samanları kısa aralıklara dökmeye başladı. Dönen pervanelerin rüzgarıyla saman öne savrulurken, samandan ayrılan mercimekler, arkadan dökülmeye başladı.
Köylüler, merakla bakıyor, gözlerine inanamıyorlardı. Asım Çavuş:
-Durun, dedi ve şimdi beni iyi dinleyin. Bu makine köyün, yani sizlerin, hepinizin. Bu makineye bir yer yapacaksınız. İşiniz bittiğinde makineyi oraya koyacaksınız. Güneşten, yağmurdan koruyacaksınız. İyi kullanın, kırmayın. Haydi hepimize hayırlı olsun.
Köylüler hep bir ağızdan, “sağ ol beyim” dedi ve alkışladılar. Asım Çavuş ve köylüler harmandan ayrıldı.
-Tilki Kadir, kahve sana emanet. Biz başladığımız işi bitirelim.
Kendisi kolu çevirmeye, karısı da yaba ile üstten doldurmaya başladı. Çocukları ise arka taraftan dökülen mercimekleri çekiyorlardı. Birkaç saat sonra savurma işi bitti. Sıra ortaya çıkan mercimekleri ince elekten geçirmeye geldi. Pırpır Ali, makine içerisindeki geniş kareli eleği çıkardı daha küçük kareli eleği yerleştirdi. Karısı, tenekeye doldurduğu mercimekleri üsten dökerek ince elekten de geçirdiler.
-Gördün mü hanım, iki-üç saat içerisinde işimizi bitirdik.
-He, öyle.
-Hem beyimiz hem de Rüfet Usta büyük adam.
-Allah her ikisinden de razı olsun.
-Rüzgarı bekleseydik, çok daha beklerdik biz bu harmanda. Bu makine çok harika. Allah beyimizden razı olsun.
-Doğru söylersin.
Mercimekleri çuvallara doldurdular. Pırpır Ali’nin karısı sırtı ile çuvalları eve taşıdı.
Xxx
-Bu bey, çok büyük bey.
-Öyle.
-Kimin aklına gelirdi harman makinesi?
-Kırk yıl düşünsem benim aklıma gelmez.
-Sen de akıl var mı ki düşünesin Çulsuz?
-Olsun olmasın, artık işimiz çok kolay.
-Harmanda günlerce kalmayacağız.
-Yok rüzgar esti, esmedi.
-Rüfet Usta da usta ha.
-Erzurum’da mı ne görmüş.
-Çevir kolu essin rüzgar.
-Bizim bu deredeki her köye birer tane yapılacakmış.
-Salih Bey, makinelerin parasını peşin ödemiş.
-Ekinleri biçmeye de az kaldı.
-Az kaldı.
-Bu sene de şansımızdan çok güzel ekin var.
-Ambarlarımız dolacak.
-Dolacak.
-Verene kurban.
-Öyle öyle.
-Ne diyorum biliyor musunuz?
-Söyle?
-Birlik olalım, köyün altındaki tarlalardan başlayalım.
-Kadın erkek alalım orakları elimize.
-Alalım.
-En aşağıda kimin tarlası var, önce onu biçelim.
-Biz bağ yaptıkça atlarla harman kenarına taşınsın.
-Olur mu?
-Neden olmasın?
-Ne söyleyeyim Çulsuz, kedi olalı bir fare tuttun.
-Herkes evde karıları ile konuşsun.
-Gece gündüz durmayalım.
-Durmayalım.
-Tarla işi bittikten sonra, harmanlar sürülsün.
-Biten harmanı sırasıyla makine ile savuralım.
-Doğru söylersin Mumoğlu.
-Ben iki saat içinde mercimekleri samanından ayırdım. İnce elekten de geçirdim. Rüzgarı bekleseydim, daha çook beklerdim.
-Allah razı olsun beyimizden.
-Adamın hası.
-Hem de ne hası.
Xxx
Rüfet Usta’nın yaptığı harman makinesi köylerde konuşulmaya çoktan başlamıştı. Bir araya gelen köyler, Rüfet Usta’ya sipariş üzerine sipariş veriyorlardı. Onun ise verilen siparişlerden nefes bile alacak zamanı yoktu. Salih Bey’e söz verdiği beş harman makinesinin de yapımını tamamladı. Oğlu ile haber yolladı.
Asım Çavuş, kahya Kerim’i çağırdı.
-Kahya, ata atla, bu deredeki köylere git, onlar için yapılan harman makinelerini alsınlar. Nasıl çalıştığını da anlat onlara.
-Tamam beyim.
Kahya Kerim, Doruk atla çevirmeden çıkarken, ebe kadın Gülsüm, yuları elinde Sürmeli ile içeri girdi.
-Gel ebe kadın gel, hoş geldin.
-Hoş bulduk Asım Bey, hoş bulduk.
-Vazgeçmedin şu kocamış eşekten.
-Nasıl vazgeçerim, üzerime zimmetli.
-At alayım sana dedim kabul etmedin, bari bir Merzifon eşeği alayım sana?
-Yok yok istemem.
-Gel otur hele.
Gülbahar Hatun ile Gülizar da ebe kadının sesini duyunca dışarı çıktılar konaktan. Onlar da ebe kadına “Hoş geldin” dediler.
-Maşallah kızımızın karnı iyice büyüdü, ben görmeyeli. Nasılsın bakayım Gülizar?
-İyiyim Gülsüm abla.
-Biraz oturayım da bakacağım sana.
-Olur abla, çayı yeni demlemiştim, hemen vereyim.
-Ver bakalım Gülizar, günümüz hep çay içmekle geçiyor.
-Aç mısın? Diye sordu Gülbahar Hatun.
-Yok Gülbahar Hanım aç değilim. Sağ ol
-Yol güzel oldu Asım Bey.
-Güzel oldu, ellerine sağlık yapanların ama dayanmıyor, yarın bir yağmur yağsa gelen sular alıp götürüyor.
-Yapacak bir şey yok.
Üç bardak çay içen ebe kadın:
-Hadi bir bakayım sana Gülizar.
Ebe kadın, Gülbahar Hatun ve Gülizar, büyük salona girdiler. Gülbahar Hatun, kapıyı kapattı. Yarım saat sonra ebe kadın ile Gülbahar Hatun dışarı çıktı.
-Maşallahı var kızımızın çok sağlıklı.
-Ne kadar kaldı doğuma? Diye sordu Asım Çavuş.
-Bir ay gibi bir şey kaldı Asım Bey, kızımız bundan sonra iş yapmasa iyi olur.
-Yaptırmıyorum, dedi Gülbahar Hatun.
-İyi ediyorsun.
Kırçılın Süleyman, arkasında Karabaş ile çevirmeden içeri girdi. Seyis Murat, Alaca’nın dizginlerini Süleyman’ın elinden aldı.
-O, dedi Asım Çavuş, sen de mi geldin? Gel Bakalım, gel hele sen de otur. Hoş geldin.
-Hoş bulduk beyim.
Babasının sesini duyan Gülizar, kapıdan çıkıp babasının boynuna sarıldı.
-Hoş geldin baba.
-Hoş bulduk kızım.
Karabaş, Gülizar’ın etrafında kuyruğunu sallayarak dönmeye başladı.
-Karabaş’ı da getirmişsin?
-Geldi arkamdan kızım, her ne kadar kovaladıysan gitmedi.
-İyi ettin baba.
-Ne var ne yok, dedi Asım çavuş, Süleyman’a.
-Yaramaz bir şey yok beyim. Yağ, peynir ve çökelekleri Çit Deresi’ndeki depoya yolladım. Konuşulan birileri var mı diye sormaya geldim.
-Salih daha iyi bilir Süleyman. Polatların Ahmet’i görmeye gitti. Gelmesi yakındır.
(Devamı var)