Güneş, Kurt Boğazı tepesinde iki boyunduruk yükseldi. Gökyüzünde tek bir bulut yoktu. Güneş yükseldikçe yakıyor. Yazdan kalmış günler yaşanıyordu. Karabaş kendine yapılan komunda arka ayakları üzerinde oturmuş, konağın önünde elleri arkasında tur atan Asım Çavuş’u kulaklarını dikmiş, gözleri ile de takip ediyordu.
Elleri arkasındaki Asım Çavuş, Oltu taşından yapılmış tespihini hızla çekiyordu. Tur attıkça adımları hızlanıyor, konağın kapısı önüne gelince duraklıyor, içeriden gelecek sese kulak kabartıyordu. Herhangi bir ses alamayan kocan kurt, tur atmaya devam ediyordu. Saatler ilerliyor içeriden ses gelmiyordu.
Salih Bey, hızla konağın kapısından dışarı çıktı. Öyle hızlı çıktı ki babasının farkında olmadı. Hızla babasına çarptı.
-Hayırdır oğul, bu ne telaş babanı bile görmedi gözlerin.
-Annem, Ayşe Hatun’u çağırmamı söyledi baba.
-Nedenmiş o?
-Bilmiyorum baba.
-De hadi çabuk git, durma.
Öyle görülüyordu ki, Gülizar’ın doğumu iyi gitmiyordu. Asım Çavuş, tur atmayı bıraktı, cibinlikteki yerine oturdu. Tesbihini ikiye katladı, kırdığı dizinin üzerine koydu.
-Allah’ım sen yardım et, diye dua etti.
Sol elini yumruk yaptı, çenesine dayadı. Kara kara düşünmeye başladı. Sabahtan beri arka ayakları üzerinde oturan Karabaş’a baktı. Karabaş da ona bakıyordu. Kalktı, Karabaş’ın yanına gitti. Dizlerinin üzerine çömeldi, başını okşamaya başladı. Karabaş, hiç kıpırdamıyordu. Sanki donup kalmıştı. Kulaklarını öne dikmiş, öylece duruyordu. Onun bu durumu Asım Çavuş’a hiç sarmıyordu. Başını okşaması bile Karabaş’ı kıpırdatamıyordu. “Hayır, hayır” dedi içinden. Gülizar’ı doğuran annesi, doğumdan birkaç saat sonra kan kaybından hayatını kaybetmişti. Bir kez daha “Hayır, hayır” dedi içinden.
“Ayşe Hatun’u neden çağırsın Gülbahar Hatun? Yılların ebe kadını vardı Gülizar’ın doğumunu yaptırmak için. Gülizar’ın annesinin doğumunu da Ayşe Hatun yaptırmıştı. Hayır, hayır. Allah’ım sen yardımcı ol.” Karabaş’ın başını okşamayı bıraktı. Ellerini dizlerinin üzerine koyarak kalkmak istedi. Birden kalbinin üzerinde ağrı hissetti. Nefesi daraldı. Kalkamadı. Öylece kaldı.
Xxx
-Kız Zekiye, diye bağırdı Guş Nene.
-Buyur Nene.
-Kız neredesin?
-Yemek yapıyorum nenem.
-Bırak yemeği de yanıma gel hele.
-Zekiye, soymakta olduğu patatesi yarım bırakıp Guş Nenenin yanına geldi.
-Söyle nenem.
-Kadriye ablana git, deki nenem seni çağırıyor. Hadi koş, durma.
Zekiye, koşarak yan komşu Kadriye kadını çağırmaya gitti. Az sonra Kadriye Hatun’la geldi.
-Buyur Guş Nene, dedi, Kadriye kadın.
-Hele yanıma gel. Bak ne diyeceğim. Senin eşek uysaldır.
-Öyledir nenem.
-Onu iki günlüğüne bana vereceksin.
-Hayırdır nenem?
-Zermut’a gideceğim.
-Zermut’a mı?
-He.
-Ne işin var Zermut’ta Guş Nene?
-Soru sormayı bırak da verecek misin?
-Senin itin olsun Guş Nene, sormana bile gerek yok. Ahırda, al nenem.
-Bizim ineğe de iki gün bakacaksın.
-Bakarım nenem.
-Zekiye hemen git eşeği al da gel, durma yola çıkalım.
-Niye gideceğini söylemedin nenem.
-Geldiğimde anlatırım.
-Nasıl istersen nenem.
-Hemen gitme, evin anahtarını da sana vereyim.
Zekiye kapıyı kilitledi. Anahtarı Kadriye kadına verdi. Guş Nene eşeğe bindi. Önde Zekiye yola çıktılar. Araz’ın taşlı patika yolunu yavaş yavaş geçtiler. Guş Nene, düşmemek için semerin gaşlarını sıkı sıkı tutuyordu. Bu yaşta eşekten düşerse ayağa kalkamayacağını düşündü. “Ne demiş atalarımız, attan düşen ölmedi, eşekten düşen öldü. Boşuna söylemediler” diye geçirdi içinden.
Xxx
Kahya Kerim, Güloğlu Yaylası’nda Kırçılın Süleyman’ın kelifinin önünde Doruk attan indi. Kelifin kapısı kapalıydı. Sağa sola bakındı, çevrede karşı kelifin kapısında çorap ören üç-beş kadından başka kimse yoktu.
-Süleyman emmi, diye seslendi. Kelifin içerisinden:
-Sen misin kahya?
-Benim emmi?
Merakla dışarı çıkan Kırçılın Süleyman:
-Hayırdır kahya, kötü bir şey yok inşallah?
-Yok emmi…” Söylesem mi” diye düşündü. “Söyleyeyim, nasıl olsa duyacak, benden duysun, ama önce kurbanlıkları söyleyeyim.”
-Beyim dedi ki Süleyman emmi, ‘yedi tane kurbanlık koç hazırlasın ya kendi getirsin ya da çobanların biriyle göndersin’ dedi.
-Bu zamanda ne yapacak kurbanlıkları kahya, adağı mı var?
-Evet emmi?
-Ne adağıymış kahya Kerim?
“Sözün tam yeri geldi, şimdi söyleyeyim, Gülizar’ı doğum sancılarının tuttuğunu” Beyim, Gülizar, doğum yaptıktan sonra Zermut’un yedi mahallesinde kurban kesip fakir-fukaraya dağıtacak.
-Yoksa Gülizar doğum yaptı da benim haberim niye olmadı kahya?
-Daha doğum yapmadı, Süleyman emmi. Doğum sancıları başladı.
-Öyle mi? Haydi daha ne duruyoruz gidelim.
-Kurbanlıklar Süleyman Emmi?
-Doğru dersin.
Karşı kelifin önünde çorap ören Cicar Ali’nin karısına seslendi:
-Türkan kadın, hele gelsene.
Koşarak gelen Türkan kadına:
-Kocana söyle yarın sabah yedi tane kurbanlık koç seçsin, konağa getirsin. Ben şimdi kahya ile konağa gidiyorum. Kızımın doğum sancıları başlamış. Koçlar iyi olsun
-Tamam Süleyman emmi.
-Hadi gidelim kahya.
Karaca’nın eyerini vurdu. Kolanını sıkı sıkı çekerek bağladı.
-Durma kahya gidelim.
Karaca’ya bindi, kendisi önde kahya Kerim arkada, patika yolda atları dörtnala sürdüler.
Xxx
Ayşe kadın ile Salih Bey, konağın çevirme kapısından nefes nefese içeri girdiler. Asım Çavuş’u, Karabaş’ın yanında dizleri üzerinde oturarak gören Salih Bey:
-Baba! diye seslendi.
Asım Çavuş’tan ses çıkmayınca:
-Baba…Baba… diye birkaç kez seslendi.
Arka ayakları üzerinde oturan Karabaş, konağın kapısına, Asım Çavuş ise karşı dağlara gözlerini dikmiş öylece bakıyorlardı. Taştan ses çıkıyor, Asım Çavuş ve Karabaş’tan ses çıkmıyordu. Babasına sarılan Salih Bey:
-Ne olur bir şey söyle baba, kötü bir şey mi oldu? Yalvarırım bak yüzüme.
Asım Çavuş, oğlunu duymuyordu. Gözleri karşı dağlara dikili, kirpik vurmadan bakıyordu. Yaşı doksanlara dayanan Ayşe kadın, Asım Çavuş’un yüzüğüne oldukça sert bir tokat attı. Kıçının üstüne düşen Asım Çavuş, bir süre sonra kendine geldi.
-Ne oldu, benim yüzüne neden tokat attın Ayşe kadın?
-Ne yapayım, korkuttun bizi, taştan ses geliyor senden ses gelmeyince iyi bir Osmanlı tokadı attım sana, bak kendine geldin.
-Öyle mi?
-Kötü bir şey mi var baba?
-Yok, Salih, Ayşe kadını çağırmaya gidince kötü şeyler düşünmeye başladım.
-Siz burada durun ben içeri gireyim, birazdan sevindirici haberi veririm size. Ben bu köyde en zor doğumları yapmış kadınım. Boşuna bana Ayşe kadın dememişler. Senin okumuş o eben benim yanımda…
-Haydi Ayşe kadın bize müjdeli haberi ver, ne istersen iste benden.
-İsteyeceğim tabi, hadi beni oyalamayın, diyerek konağın kapısından içeri girdi.
-Kalk baba, biz de cibinliğe geçelim.
-Geçelim oğul, dua edelim.
-Edelim baba.
Salih Bey, babasının koluna girdi, kaldırdı. Yavaş adımlarla cibinliğe geldiler. Asım Çavuş, yavaş yavaş her zamanki yerine oturdu.
-Ah, dedi, bir çay olsa da içsek. Kahyanın ya da seyisin karısını çağırsak da bir çay demlese bize.
-Onlar da yukarıdalar baba, ben şimdi korum çayı.
-De, hadi bakalım Salih.
Salih, çayı ocağa koymaya giderken, Asım Çavuş, yine daldı gitti. Onun bu dalışlarını Gülbahar Hatun’u korkutuyordu. Aklına gelince gözlerini yine Karabaş’a çevirdi. Saatlerce arka ayaklarının üzerine oturmuş vaziyette duruyordu. Onun bu hali Asım Çavuş’u duygulandırdı. “Hayvan olmayla mı, saatlerdir gözlerini konağın kapısından çevirip de başka yere bakmıyor. Bunda da bir hikmet var” dedi içinden.
Salih, çay suyunu ocağa koyduktan sonra tekrar babasının yanına geldi.
-Ne oldu, Salih bir sevindirici haber var mı?
-Yok baba!
-Ne diyorum biliyor musun?
-Söyle benim babam.
-Ah, şu Guş Nene burada olsaydı.
-Ne yapacak o yaştaki kadın baba?
-Ne mi yapacak, onun gibi ebe kadın tanımadım bu yaşıma kadar.
-Ebeliği de mi var?
-Var tabi, benim ebem bile Guş Neneydi.
-Onun yaptığı doğumları Çit Deresinde yapan bir kadın daha dünyaya gelmedi.
-Hemen gidip alıp geleyim baba.
-Senin onu gidip alıp gelmen en az iki saat sürer oğul. Hele bekleyelim biraz, olmazsa son çare Guş Nene olacak.
-Seyis Murat gitsin alsın gelsin baba, ben kalayım, belki bir şey lazım olur.
-Bekleyelim oğul hele bir iki saat aradan geçsin.
-Peki baba, çay suyu kaynamıştır, ben çayı demleyeyim.
-Demle oğul, bir iki bardak içelim de kendimize gelelim.
(Devamı var)
Fırtına29 4 Yıl Önce
Yüreğine kalemine sağlık, İbrahim bey. Admin teşekkürler.