Gümüşhane Haberleri
2020-08-24 08:17:36

Salih Bey Köprüsü (59)

İbrahim Özdemir

24 Ağustos 2020, 08:17

Guş Nene ve Zekiye yatmadan önce Asım Çavuş’un kendilerine aldırdığı giysileri yatacakları yatağın üzerine serdiler. Hepsi de ikişer adet alınmıştı. Doksana varan yaşına kadar hiç lastik giymemişti. Şimdi iki çift lastiği vardı. Çorapları da iki çifti, entarileri, iç çamaşırları da. Kurtulmuştu çarık dikmekten, çarıkları sırımlamaktan. 

Zekiye ise kendisine alınan entarilerin birini boyuna tutuyor, indiriyor, diğer entarisini boyuna tutuyor, kendi etrafında dönüyordu.

-Çok güzeller nenem.

-Çok güzel.

-Giysem mi acaba?

-Olmaz kızım, giyersek ayıp olur.

-Ne zaman giyeceğim nenem?

-Evimize dönelim, çimeriz, temiz temiz birer katını giyeriz.

-Sabırsızlanıyorum nenem.

-Ben de ama yavrum, sabah giyip inmek olmaz. Görmemiş derler bize. Gerçi bu zamana kadar doğru dürüst bir şey de görmedik ya.

-Sabah gidelim nenem ama…

-Ne oldu?

-Asım Amca, burada kalmamızı söyledi bana.

-Kafayı yemiş Asım Çavuş, bilmez mi ki Guş Nene evinden başka bir yerde kalmaz?

-Sabah erkenden gidelim mi?

-Olmaz kızım, akşama doğru gideriz.

-Tamam nene yatalım. 

-Yatalım kızım.

Doksan yaşındaki Guş nene ile on yedi yaşındaki Zekiye aynı yatağa yattılar. Bir türlü gözlerine uyku girmiyordu. Zekiye, karanlık odanın zor görülen tavanına gözlerini dikti öylece bakıyordu. Lastik, çorap, iç çamaşırı ve entari. Ne kadar da güzel yakışacak. Daha güzel olacağım. Hiç kirletmeyeceğim onları. Gözüm gibi koruyacağım. Ahıra giderken eskilerimi giyeceğim. Köyün oğlanları bakacak bana artık. Yamalı entari giymeyeceğim. Çarık olmayacak ayağımda. Dikenler, taşlar batmayacak ayağıma. Lastiklerim yırtılmasın diye taşlara basmayacağım. Gözüm gibi bakacağım onlara. 

Zekiye, heyecandan uyuyamıyordu. Guş Nene Zekiye’nin de uyumadığını fark edince:

-Uyumadın mı kız?

-Yok nenem, uyku tutmadı.

-Beni de kızım.

-Sen hiç lastik giymedin mi nenem?

-Giymedim kızım. Bizim zamanımızda lastik ne arardı? Dana ya da keçi derilerinden hep çarık yapar öyle giyerdik. Kalan parçaları da atmazdık. Yırtılan çarıklar için sırımlamakta kullandık. Çok bastık yerlere. Ayaklarımız nasıl bağlardı güzel kızım. Gerçi hala da öyle. Sen kurtuldun hiç değilse. 

-Para da verdiler nenem.

-Eli açıktır Asım Çavuş’un.

-Sabah veririm sana nene.

-Bana ne vereceksin kızım, ben parayı tanımam ki.

-Ben de pek tanımıyorum ama epeyce var nene.

-Saklarsın, Kötünün Hüseyin köye geldiğinde bir şeyler alırız.

-Nene?

-Ne var gene kız?

-Şey diyeceğim?

-Ne diyeceksin?

-Ben babamı hiç tanımadım, nasıldı?

-Niye yaramı deşiyorsun kızım, yatıp uyusana?

-Merak ettim nene, hiç anlatmadın bana babamı, anam da anlatmadı.

-Şimdi mi geldi aklına baban?

-Her zaman geliyor da ne zaman sorayım dedim ama soramadım.

-Şimdi ne oldu da soruyorsun kız?

-Hiç nene, birden aklıma geldi. 

-Hele doğrult beni.

Zekiye’nin yardımı ile başını duvara yasladı. Yorganın altında dizlerini kırdı. Zekiye başını Guş Nenenin dizlerinin üzerine koydu. 

-Benim kadersiz kızım, derken Zekiye’nin saçlarını okşuyordu. 

-Bana bir daha kadersiz kızım deme nene.

-Ne oldu, alındın mı kız?

-Senin gibi nenesi olan neden kadersiz olsun nenem?

-Niye çok mu seviyorsun bu kocamışı?

-Seviyorum tabi, sen hem anam hem babam hem de nenemsin.

-Bak sen şu dillere bak dillere.

Zekiye, doğruldu, Guş Nenesine sarıldı.

-Ben seni çok seviyorum nene, bana bugüne kadar kötü bir söz söylemedin.

-Kötü söz söyleyecek bir hareketin olmadı ki benim kad…Tamam demeyeceğim bir daha.

-Deme nene, deme nenem. Hele babamı anlat bana nene.

-Yarın akşam evimize gittiğimizde anlatırım kızım, benim uykum geldi. Şimdi uyuyalım.

-Anlatacaksın ama?

-Anlatacağım.

Birbirlerine sarılarak uyumaya çalıştılar. Ama Guş Nene uyumuyordu. Uyur gibi yapıyordu. Nasıl anlatırdı babasını ormanda öldürdüklerini. Uzun boylu, yakışıklı mı yakışıklıydı. Siyah saçları, zeytin karası gözleri, yağız bir delikanlıydı. Herkes ona “Yakışıklı Yusuf” derdi. “Gel Yakışıklı, Git Yakışıklı” diye çağırırlardı. Cemal, ona pusu kurup ormanda öldürmüştü. O da öldürdüğüyle kalmadı, Ermeniler tarafından kurşuna dizildi Kindes Yaylasında. Sanki Ermeniler almıştı Karga Cemal’den benim kadersiz kızımın babasının intikamını. Ne delikanlıydı. Herkesin yardımına koşardı. Eli kanda bile olsa kim çağırırsa giderdi yardıma. Anan da evlenmedi biliyor musun Zekiye. Genç yaşta dul kalmasına rağmen evlenmedi. Çok isteyen oldu ama evlenmedi. En sonunda kan tüküre tüküre öldü zavallı kadın. Sana nasıl kadersiz kızım demem he benim güzel kızım.

Babamın zorlaması ile hem sağır hem de dul kalmış Sağır İmamla evlendim. Kendi çocuklarım yetmiyormuş gibi öksüz kalmış iki çocuğu da büyüttüm. Ne genç kızlığımda bir gün gördüm ne de evliliğimde. Sağır imam ancak beş vakit namaz kıldırıyordu. Tarla biçmek bende, harman sürmek bende, bostan dikmek bende. Neler çekti bu Guş Nenem benim güzel kızım Zekiye. Para nerede, pul nerede. Hele o savaş günleri. O kadar aç yattığımız günler oldu ki. Askerimiz güçlü olsun diye biz yemedik onlara yedirdik. Onlar sayesinde bugünlere geldik. Ya o askerlerimiz olmasaydı benim güzel kızım, nice olurdu halimiz? Mustafa Kemal Paşa diye bir yiğit çıktı ortaya, Köroğlu gibi “Mert dayanır namert kaçar” dedi. Bütün umutlarımızı yitirmişken yola çıktı. Önümüze geçti. “Ya istiklal ya ölüm” dedi benim kadersiz kızım. Gençliğim askerimize hizmet etmekle geçti. Biz aç durduk onları aç bırakmadık. Onlar bizim kurtarıcımızdı. Şehit oldular, gazi oldular, bu güzel vatanı yedi düvele karşı savundular. Aç dururuz ama köle olmayız dedik benim Zekiye’m. 

Uykusuz gecelerden birini daha yaşıyordu Guş Nene. Yatak ya da mekan değiştirmekten mi bir türlü anlayamıyordu. Zekiye’yi yokladı. Başı hala göğsündeydi, “Uyudu garibim” dedi. Uyu kızım, bizim çektiklerimizi sen çekmeyeceksin. Elin gavuru ile komşu olmayacaksın. Sen de Türkçe konuşacaksın, komşun da. Başımızda Mustafa Kemal var kızım, paşaların paşası var. Geçmişi yaşaya yaşaya uyudu sonunda Guş Nene, sabaha yakın.

Xxx

Güneş konağın pencerelerinden içeri girmeye başladı. Dikey gelen ışınların biri Asım Çavuş’un tam da yüzüne vuruyordu. “Koca kurt hala uyuyor. Kim bilir ne konuştu akşam Süleyman’la” dedi Gülbahar Hatun.

-Hadi kalk koca kurt öğle oldu neredeyse.

-O kadar oldu mu?

-Olmadı mı? 

-Tamam tamam kalkıyorum. Bırakmadın ki bir sabah uyuyalım. 

-Niye, gece Aslan’ın beşiğini sen mi sallıyordun?

-Sahi sordun mu nasıl rahat uyudular mı?

-Uyudular, uyudular. Onlar senin gibi Süleyman’ı evlendirmek için çaba göstermediler. Sahi ne dedi sana sonunda Süleyman?

-Söylemem.

-Söyle söyle merakta bırakma?

-Meraklan biraz. Kahvaltı hazır mı? Akşam çok oturduk ya acıktım.

-Hazır hazır, Zekiye kızımla hazırladık.

-Göndermesek diyorum Zekiye’yi?

-Guş Neneyi kim bakacak?

-O da burada kalsın odamız var?

-Kalmaz Guş Nene, kalmaz. Haydi, sofrayı bekletme.

-Tamam hanım geliyorum.

Guş Nene, ebe kadın Gülsüm, Süleyman, Zekiye ve Salih Bey, salonda Asım Çavuş’un gelmesini bekliyorlardı. Karısı Gülbahar Hatun ile salona inen Asım Çavuş:

-Beklettim Guş Nene, bu sabah uyuya kaldım. Haydi gelin sofraya. 

-Bir daha olmasın uşağım, bilirsin sofrada adam beklenmez.

-Bağışla nenem. 

Hep birlikte sofraya oturdular. Asım Çavuş hem kahvaltısını yapıyor hem de alttan alta Süleyman ile ebe kadına bakıyordu. Süleyman değil ama ebe kadının ara sıra Süleyman’a baktığını fark etti. 

-Bu iş tamam!

Sofradakiler şaşırdı, Asım Çavuş’un bu sözlerine.

-Hangi iş? Diye sordu Gülbahar Hatun.

-Hangi iş mi? Ne işi?

-Öyle dedin ya.

-Ha o mu?... Şey canım… Hani…Yapacağız dedik ya.

-Neyi?

-Köprüyü, canım köprüyü.

-Hangi köprüyü Asım Çavuş?

-Şeytan Kayalıklarına yapacağımız köprüyü hanım. Gülizar doğum yaptıktan sonra köprüyü yaptıracağız dedik ya.

-Bir şey anlamadım ama ne ise.

-Anla işte hanım, anla. İki yakayı sağlam bir şekilde birbirine bağlayacağız, ömrü billah yıkılmayacak.

(Devamı var)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.