Şehir, insanla birlikte var olan, onunla şekillenen ve malzemesi insan olan bir yapıdır.Şehir kelimesinin Arapça “medine” kelimesiyle karşılandığını, “medeniyet”in “medine”den türediğini ve “medenilik”le aynı kökten geldiğini düşünürsek, medeniyet ve şehir kavramlarının birbirine paralel bir mecrada yol aldıklarını öne sürebiliriz. Şehirlerin oluşmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri de sokaklardır.
Sokaklar nasıl bu gün itibariyle şehrin olduğu kadar, oluşturduğumuz sosyal dokunun da olmazsa olmazlarıysa, bizim geçmişimizde insanı kuran, insanı oluşturan en önemli etmenlerden oluşmuştur. Belki de şehre, şehir olma payesini veren sokaklardı desek, şehrin diğer birimlerini incitmemiş oluruz. Şehrin çocukluk aşamalarını en iyi bilen, onu yetiştirmede ve zenginleşmesinde en büyük katkıyı veren sokaklar olmuştur. Şehir olmadan sokaklar olur ama sokaklar olamadan asla bir şehirden bahsedemezsiniz. Sokak evi ulaşılabilir kıldığı kadar mahremiyetiyle de sorumlu hisseder kendini.
Eski sokaklarda evle sokağın arasında hayat denen ve evi bir ölçüde saklayan bir alan vardır. Bu alan evle sokağın arasında bir perde oluşturur. Bir gizem çizgisi çeker başkaları ebadında. Bazen ev bir kayboluştur ve evin kayboluşu sokaktan başlar, ölüme kadar gider. Bazen bir sır gibidir sokaklar bir mahalleyi bir insanı, bir geleneği saklar zaman ve mekân boyunca.
Sokaklar insanın bilinmezlik haritasında ona en fazla yol gösteren, aşikâr ama aşikâr olmanın yanı sıra büyük bir esrarengiz paydayla varlığını tamamlayan unsurudur. Bizim insan olarak hayatımıza etki eden birkaç sokağı, kendi yapı taşlarımıza sinen en değerli takılarımız gibi yanımızda taşırız. Bazen bir bilinmeze açılan gece karanlığı, bazen umuda yollanan bir haber, bazen gelmesi beklenen en değerli misafir olarak sokak bizim olmanın hanesine yazılmıştır.
Bundan 50-60 yıl önce sokaklarımız bugünkünden oldukça farklı görünüme sahipti. Dar veya dar olduğu kadar taş döşeli yollarında, önlerinde karşılıklı olarak evleri davet eden halleriyle yerleşik olmanın mutluluğunu taşırlardı sokaklar. Bizim benliğimize sinmiş olan bu sokaklar şatafattan uzak tevazzuyu zamanın yok edici gücüne karşı kalkan gibi kullanan bu vesileyle insanı olumsuz etkilerden koruyan özelliklere sahipti.
Eski sokakların kendine has bir kokusu, bir diğerinden farklı konuşan dili vardı. Analarımızın bakışlarının eşliğinde nezaret altına alındığımız; bize göre küçük, büyüklere göre yeterli olan oyun alanı, oyun ilerledikçe içimizde o güne kadar hiç farkında olmadığımız büyük bir oyun sahası kadar genişliyordu.
Annelerinin komşu evlerin teyzeleriyle karşı karşıya dantel dokuduğu sokaklarda birbirlerinin gözüne bakarken içlerinin apansız yavaş yavaş büyüdüğünün farkına varıyorlardı. Sokaklar eski olsa da, insanlar yine geçmiş bin yıllarda olduğu gibi taraflarını zamana bırakarak, eksile eksile büyüyorlardı.
İki ve ya üç kat olarak inşa edilmiş olan evlerinin önünde hayat denen bahçesi bulunan, pencerelerinde demir parmaklıklar ile üst katlarında bize has bir özellikle eğleşen cumbalarıyla bizim olan evleri, mahalleye ve şehre karşı görücüye çıkaran sokaklarımız insan değen en sıcak yaşam yerlerimizdi asırlar boyu.
Sokaklarımız kişilik kazanmış bir insan gibiydiler ve kaldırımlara bitişik ev duvarlarının ikinci katından başlayan ve yola doğru uzanan bir baş edasıyla yine aynı sokağın karşı evinden başını sarkan cumba ile fısıldaşır bir görünüme sahiptiler. Sizler o sokağın taşlarının üzerinden yürürken onlar geçmişle bugünü kıyaslayarak misafirlerini ağırlama gayreti içinde olurlardı.
Evlerin de kokusu vardı, bir hanımeli sarmaşığı, birinin elini tutarcasına sokağa, evle bağlantılı olarak derin bir koku salardı. Evin bahçesindeki sarı güller sokakla evi ayıran bir duvar olurdu. İnsanla sokak birbirine ne kadar benziyor. Sokaklar insan vücudunun anatomik yapısıyla bir olan hayatı bir yerden bir diğerine taşıyan damarlara benzerler, insanın en ücra köşelerine kadar giren bu damarlara öykünen sokaklarımız, şehrin en girilmez, en mahrem yerlerine bizi taşıyan hayati varlıklardı.
Toprak ve sokak; bu ikili daha bu çağa kadar birbirinden ayrılmaz sevgililerdir. Toprak hem sokak oluyordu hem de kaplama, insan topraktandı, sokak topraktandı, ev topraktandı. Sokak her zaman sokaktan fazla bir şeydi. Sokak bir ilişkidir, bir vefadır, henüz söylenmedik bir kelimedir, bir sevdadır, türküsü okunmamış bir yoldur her zaman menzile ulaşacak kadar yakındır. Sokak biraz da insandır, eskimeden yorulmuş sesiz harflerle söylenen...
Sokaklar nasıl bu gün itibariyle şehrin olduğu kadar, oluşturduğumuz sosyal dokunun da olmazsa olmazlarıysa, bizim geçmişimizde insanı kuran, insanı oluşturan en önemli etmenlerden oluşmuştur. Belki de şehre, şehir olma payesini veren sokaklardı desek, şehrin diğer birimlerini incitmemiş oluruz. Şehrin çocukluk aşamalarını en iyi bilen, onu yetiştirmede ve zenginleşmesinde en büyük katkıyı veren sokaklar olmuştur. Şehir olmadan sokaklar olur ama sokaklar olamadan asla bir şehirden bahsedemezsiniz. Sokak evi ulaşılabilir kıldığı kadar mahremiyetiyle de sorumlu hisseder kendini.
Eski sokaklarda evle sokağın arasında hayat denen ve evi bir ölçüde saklayan bir alan vardır. Bu alan evle sokağın arasında bir perde oluşturur. Bir gizem çizgisi çeker başkaları ebadında. Bazen ev bir kayboluştur ve evin kayboluşu sokaktan başlar, ölüme kadar gider. Bazen bir sır gibidir sokaklar bir mahalleyi bir insanı, bir geleneği saklar zaman ve mekân boyunca.
Sokaklar insanın bilinmezlik haritasında ona en fazla yol gösteren, aşikâr ama aşikâr olmanın yanı sıra büyük bir esrarengiz paydayla varlığını tamamlayan unsurudur. Bizim insan olarak hayatımıza etki eden birkaç sokağı, kendi yapı taşlarımıza sinen en değerli takılarımız gibi yanımızda taşırız. Bazen bir bilinmeze açılan gece karanlığı, bazen umuda yollanan bir haber, bazen gelmesi beklenen en değerli misafir olarak sokak bizim olmanın hanesine yazılmıştır.
Bundan 50-60 yıl önce sokaklarımız bugünkünden oldukça farklı görünüme sahipti. Dar veya dar olduğu kadar taş döşeli yollarında, önlerinde karşılıklı olarak evleri davet eden halleriyle yerleşik olmanın mutluluğunu taşırlardı sokaklar. Bizim benliğimize sinmiş olan bu sokaklar şatafattan uzak tevazzuyu zamanın yok edici gücüne karşı kalkan gibi kullanan bu vesileyle insanı olumsuz etkilerden koruyan özelliklere sahipti.
Eski sokakların kendine has bir kokusu, bir diğerinden farklı konuşan dili vardı. Analarımızın bakışlarının eşliğinde nezaret altına alındığımız; bize göre küçük, büyüklere göre yeterli olan oyun alanı, oyun ilerledikçe içimizde o güne kadar hiç farkında olmadığımız büyük bir oyun sahası kadar genişliyordu.
Annelerinin komşu evlerin teyzeleriyle karşı karşıya dantel dokuduğu sokaklarda birbirlerinin gözüne bakarken içlerinin apansız yavaş yavaş büyüdüğünün farkına varıyorlardı. Sokaklar eski olsa da, insanlar yine geçmiş bin yıllarda olduğu gibi taraflarını zamana bırakarak, eksile eksile büyüyorlardı.
İki ve ya üç kat olarak inşa edilmiş olan evlerinin önünde hayat denen bahçesi bulunan, pencerelerinde demir parmaklıklar ile üst katlarında bize has bir özellikle eğleşen cumbalarıyla bizim olan evleri, mahalleye ve şehre karşı görücüye çıkaran sokaklarımız insan değen en sıcak yaşam yerlerimizdi asırlar boyu.
Sokaklarımız kişilik kazanmış bir insan gibiydiler ve kaldırımlara bitişik ev duvarlarının ikinci katından başlayan ve yola doğru uzanan bir baş edasıyla yine aynı sokağın karşı evinden başını sarkan cumba ile fısıldaşır bir görünüme sahiptiler. Sizler o sokağın taşlarının üzerinden yürürken onlar geçmişle bugünü kıyaslayarak misafirlerini ağırlama gayreti içinde olurlardı.
Evlerin de kokusu vardı, bir hanımeli sarmaşığı, birinin elini tutarcasına sokağa, evle bağlantılı olarak derin bir koku salardı. Evin bahçesindeki sarı güller sokakla evi ayıran bir duvar olurdu. İnsanla sokak birbirine ne kadar benziyor. Sokaklar insan vücudunun anatomik yapısıyla bir olan hayatı bir yerden bir diğerine taşıyan damarlara benzerler, insanın en ücra köşelerine kadar giren bu damarlara öykünen sokaklarımız, şehrin en girilmez, en mahrem yerlerine bizi taşıyan hayati varlıklardı.
Toprak ve sokak; bu ikili daha bu çağa kadar birbirinden ayrılmaz sevgililerdir. Toprak hem sokak oluyordu hem de kaplama, insan topraktandı, sokak topraktandı, ev topraktandı. Sokak her zaman sokaktan fazla bir şeydi. Sokak bir ilişkidir, bir vefadır, henüz söylenmedik bir kelimedir, bir sevdadır, türküsü okunmamış bir yoldur her zaman menzile ulaşacak kadar yakındır. Sokak biraz da insandır, eskimeden yorulmuş sesiz harflerle söylenen...