Yahya Kemal Beyatlı
Nerede bir eski fotoğraf görsem gözyaşlarımı dizginleyemem. Gözeler misali çağlamaya başlar gözyaşlarım. Ne yaşanmışlıkların, ne gizli kalmış hatıraların ölümsüz bir nişanesidir siyah beyaz fotoğraflar. Tarihi birer vesika misali geçmişimizi yad ettiğimiz, ibret aldığımız, muhasebe yapma fırsatı bulduğumuz, manevi bir güç olarak her zaman albümümüzde, odamızın duvarında, çalışma masamızın en nadide köşesinde yer verdiğimiz hazinelerimizdir onlar.
Yıllar evvelinde sanırım 1973 yılıydı. Trabzon Arafilboyu Mahallesi’ndeki 30 metrekarelik evimizde fakir ama mutlu bir yaşamımız vardı. Babam sepet hamallığı yapar, annemde ev temizliğine giderdi.
Bir hafta sonu sabahıydı sanırım. Rahmetli babam, annem ve Muhteber abam (üvey annem) bizleri güzelce giydirdiler, saçlarımızı taradılar, ellerimizden tutarak Şeref Abinin Foto Yeşil Stüdyosuna götürdüler. Hepimiz sıraya diziliverdik. En sağ başta babam Hoca Ahmet başında takkesi önünde ağabeyim Bilal’le, yanında öz annem Halime saçlarını iki yana taramış eşarbının altından gösteriyor ve kucağında en küçük kardeşim Mehmet ve onun yanında aba dediğimiz ancak öz annemden çok üstümüze titreyen, bizi annemizin dayağından bile koruyan “üvey annem” Muhteber ve her zaman olduğu gibi kucağında ben ve en sol başta en büyüğümüz ablamız Fatma.
Rahmetle anıyorum ve arıyorum büyüklerimizi. Onlar ne güzel insanlardı kocaman yürekleriyle. Biz bir aileydik işte. Hem de koskoca bir aile. Bugün anne, baba ve çocuklarının darmadağın olduğu yalan devirlerde o günleri aramayan var mı?
Bundan 4-5 sene sonra aynı yerde kardeşlerimiz Emine ve Elif’inde katılımıyla aynı fotoğrafa gülümsüyoruz. Bu seferki fotoğrafımız renkliydi. Ve biz yine gülümsüyorduk objektiflere.
Şimdi her şeyin sanal ve banal olduğu bir devirde yaşıyoruz. O güzel adetlerimiz bir, bir ortadan kalkıveriyor. Bir selfie hastalığı almış o hatıraların yerini. Çek ve yükle facebook’a. Bugün bakıyorum da imkânların o dar olduğu dönemde babamın ve annemin hatıralara verdiği önem, bizi bir araya getirme ve o hatırayı bugünlere bırakma sevdaları karşısında gözyaşlarımı tutamıyorum.
Bu yazıyı kaleme almama vesile olan bir siyah fotoğraftı inanın. Ki o fotoğraf yine yıllar evveline ait. Çok sevdiğim ve değer verdiğim Gülahmer Teyzemiz adeta bir ana kartal gibi yavrularını almış kanatlarının altına. Sol başta Şükrü Ağabeyimiz, yanında Fikriye Abla. Gülahmer Teyzemizin solunda büyük oğlu Fikri, Şükrü Abinin önünde Fevzi, en sağda Fikri Abi ve onun önünde çok sevdiğim ve değer verdiğim Ömer Faruk Hayal ağabeyim, Gülahmer Teyzemizin önünde en küçük oğlu Selami. Hazineler değerinde bir fotoğraf.
Ve yıllar sonrasında bu fotoğrafa bakarken Ömer Faruk Hayal Ağabeyimizin ağzından şu satırlar dökülüveriyor;
“Ne çare var ne de hükmü sözün, eski bir fotoğraf beni benden aldı üstat. Söz bitti gözyaşı başladı.....”
Bizi biz yapan değerlerimizdir. Bu değerlerimizdir ki bizleri dün ile bugün arasında yaşatan güçlü sevgi bağlarıdır. Bu nedenledir ki hatıralarımızı albümlerde unutmayın sakın ha. Arada bir müracaat edin o sihirli siyah beyaz anılara. Ve bir iç muhasebesi yapın ailenizle birlikte. O güzel günlerin hatırına varsa küslükleri bertaraf edin. Yeni yelkenler açın hayatın tozpembe iklimlerine doğru.