“Tarih, milletlerin tarlasıdır. Her toplum, geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer.”
Voltaire
Bu aziz millet bir taraftan şanlı tarihini yazarken diğer taraftan içimizdeki İrlandalılar dediğimiz yekûn tarafından usul usul işlenmeye, tarihinden koparılmaya, tarihi ve İslami şahsiyetlere yabancılaştırılmaya devam ediliyor(du). Tarihimizi bize daha ilkokul sıralarından tersten okutmaya başladılar. Tarihimizde kim hain, kim haklı bir türlü idrak edemiyorduk. Ceberut bir sistemin önümüze sunduğu kitaplar acaba doğru mu yazıyordu? Bilemiyorduk.
Alevi düşmanı ve baba katili diye bizlere sunulan Yavuz Sultan Selim, Kızıl Sultan diye bizlere lanse edilen cennetmekân Abdulhamit Han, vatan haini ilan edilen Vahdettin, yakın tarihte onca hakaretlere maruz bırakılan Kazım Karabekir Paşa ve hatta üstüne iftiralar attığımız ve nihayetinde -tarihin bir yüz karası durum- astığımız o güzel insan Adnan Menderes gerçekte böyle miydi?
Değildi elbet. Tapınakçılar, Haçlılar, Siyonistler, Kardeşlik Teşkilatları ve daha onların piç doğurduğu izm ve hareketler, içimize soktukları devşirmeler, padişahlarımızın koynuna soktukları cariyeler ve sözüm ona hanım sultanların karanlık mekânlarda yazdıkları senaryolar kasıtlı ve bilinçli olarak hayata geçirildi. Ve zaman geldikçe hayata geçirilmeye devam ediyor.
Yazılan her eserde, çevrilen her film ve dizide şanlı tarihimize ve o şanlı tarihimizi kaleme alan atalarımıza küfretmeyi bize öğrettiler. Ve dahası her sarıklıyı cahil, yobaz ve vatan haini diye lanse ettirdiler. İskilipli Atıf Hoca gibi âlimleri darağacına sürdüler.
Osmanlı İmparatorluğu'nun onuncu padişahı ve 89. İslam halifesi Koca cihan imparatoru, Batıda Muhteşem Süleyman, Doğuda ise adaletli yönetimine atfen bilinen adıyla Kanunî Sultan Süleyman 1520'den 1566 ölümüne kadar 46 yıl boyunca padişahlık yapan ve saltanatının toplam 10 yıl 1 ayını (13 sefer) seferlerde geçirdiği halde aynı Tapınakçı ve Haçlı zihniyetin dayatmasıyla nasıl bir dizide nasıl gösterildiğini ibret ve dehşetle izledik.
Tarık Buğra’nın unutulmaz eserleri olan ve Rahmetli Yücel Çakmaklı tarafından yönetilen Kuruluş (Osmancık) ile Küçük Ağa dizi ve filmleri yeniden ayağa kalkmanın ve sağlam eserlerde çıkarabilmenin mümkün olacağını bizlere göstermiştir.
Ve nihayet hemen her alanda bölgesinde ve dünya sahnesinde haklı bir ivme yakalayan Türkiye öncelikle tarihinden bihaber yaşayan bu aziz millete tarihini yeniden doğru öğrenme ve okuma fırsatını vermeye başladı. Büyük fotoğrafı bizlere gösterdi. Belki yeniden yıkılış devrine doğru sürüklenen bir milleti yeniden “diriliş” durumuna getirmeye başladı.
Düşmanlarımızı en zayıf olduğumuz bir dönemde dahi tir tir titreten, zekâsı ve kabiliyetleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi, ekonomik ve eğitim açısından temellerini atan Sultan Abdulhamit Han’ı bizlere yeniden ve doğru olarak tanıtan Filinta dizisi ile ezberler bozulmaya başlandı.
Bu eserlerin bugün her okulda, hapishanede, üniversitede ve daha birçok mekânda gösterilmesi, tarihin gerçek yüzünün öğretilmesi elzem derece gereklidir, şarttır.
Bu muhteşem dizileri hazırlayan en başta TRT ailesine, bu iki muhteşem eserde rol alan ve rollerini hakkıyla veren ekibe, kalem erbabına, emekçisine ve tarihimizi yeniden doğru okuma fırsatını veren büyüklerimize sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
TARİHİ YENİDEN OKUMAK
Paylaş