“Biz insanların yükünü taşırız”
Hamal Hasan
Yaz kış sırtından çıkarmadığı her zaman önü ilikli kalın paltosu, dünyaları sığdırdığı kocaman ağızlı kırk yamalı sepeti ile Trabzon’un en eski yerleşim yeri, şehrin kalbinin attığı, emek, ekmek ve bereketin harmanlandığı Trabzon Pazarkapı’da Kadınlar Pazarı idi durağı.
Önünde sepetine yaslanmış demli çayını yudumlarken yükünü taşıtacak insanları tarardı gözleri. Gözlerimin önüne gelen o resim karesi ile unutamadığım bir masal kahramanı, emeğin ve şükrün yıkılmaz bir kalesiydi adeta.
Gümüşhane Kelkitli olduğunu ve kendimi bildim bileli hamallık yaptığını, göründüğü suret dışında görünmediği iç âlemi, filozofi tavırları, her biri adeta ibret vesikası sözleriyle her zaman saygı duyduğum kimilerinin deli yaftası vurduğu ancak Allah’ın veli kullarından biri idi o.
Onu tanıyanların ifadesi ile ‘o yükün altında eğlenen adamdı’. Zira kendi deyimiyle;
“Ben Bağkur emeklisiyim. İnsanlara hizmet etmeyi sevdiğim için bırakamıyorum sepetimi. Bir bakıma hamallık yaparak eğleniyorum” diyor ve çoğunlukla yaptığı işin karşılığını almayarak bir nevi hayat felsefesini oluşturmuş kendi dünyasında.
O mutlu bu haliyle ve çoğu kimsenin bilmediği bir sırrı vardır. Çok okur ve okuyanı da çok sever. Bu yüzden olsa gerek nerede bir talebe görse çayını çorbasını içirir, cebine çaktırmadan harçlığını kor ve tebessümle yolculardı onları.
Rahmetli Recep Amcam’ın tahta semeriyle yumurta taşıdığı Kadınlar Pazarı önünde yaklaşık kırk hamal ekmek yerdi bir zamanlar.
Bugün çoğunun ölümü, birçoğunun yaşlılığı ile huzurevine yerleşmesi neticesinde bir Hamal Hasan kaldı Moloz’da ve hala yükünü taşıyor Trabzon’un.
“Eskiden sevgiler yürekten şimdi dönüyor direkten” diye bir espri yaparak cebinden hiç eksik etmediği şekerleri dağıtıyordu her selam verene.
Tek odalı evinde besbelli yalnız kalıyordu. Sürekli okuyan ve okuduğu ile amel eden nadir insanlardan biriydi o.
Sabah namazından sonra asla uyumayan güneşin doğumu ile tek sermayesi sepetini tek koluna geçirir ve Kadınlar Pazarı’nın önüne demir atardı.
Kalın paltosunun önleri daima ilikli sabah çayını yudumlarken dilinde sürekli duası vardı.
Çok nadir de olsa kendisine takılan insanlar olduğu zaman da;
“Bana deli diyenler aslında acınası haldeler. Onlar şeytanı taşlamak için Hac’da arar dururlar amma asıl şeytan kendi nefislerini taşlamayı hiç bilmezler” derdi.
Yaz sıcağında neden palto giyiyorsun diye soranlara;
“Cehennem daha sıcak onun provasını yapıyorum” derdi.
Sene 1993 Refah Partisi’nin parlama yılları ve Trabzon Suluhan üst katı tutulacak. Düzenlenen bir destek gecesinde herkes yardım için seferber. Kimi 50, kimi 100 lira katkı verirken arka sıralardan Hamal Hasan’ın tok sesi yankılanıyor;
“Benden de 200 Mark”
Tüm kafalar arka sıralara dönüyor ve Hamal Hasan’ın 200 Mark verdiği yerde utanıyorlar ve yardım miktarını ister istemez artırmak zorunda kalıyorlardı.
Bugün yetmişine merdiven dayayan Hamal Hasan ağabey ağır işlere gitmezken neden hala hamallık yapıyorsun diye soranlara da;
“Elli yıldır Trabzon’un yükünü taşıdım. Artık emekli oldum. Buraya arkadaşlarla sohbet etmeye, çay içmeye geliyorum” diyor.
Sen ne güzel bir insansın Hamal Hasan ağabey. İyi ki varsın.
Nafiz ZOR 5 Yıl Önce
İsmail Bey teşekkür ederim sizlere böyle değerlerimizi bize tanıtıp onların onurlu yaşantılarını paylaştığınız için saygı değer Hasan abiyi hiç rastlayamadım Trabzon'da on yıl görev yaptım ama dikkatimi celb etmedi ama hayırlısı .Kendi emeğiyle alın teriyle rızkını temin eden Hasan abiye bir Gümüşhaneli olarak müteşekkirim Allah cc hayırlı ömürler versin selam ile